Wikipedia

Arama sonuçları

13 Nisan 2013 Cumartesi

VİZYON - MİSYON NEDİR ?

Vizyon Nedir?

Sözlük anlamı; görme, görüş, öngörü, önsezi, hayal gücü, hayal düş, rüya olarak açıklanan bu kelime kendi anlamı içinde birçok ifadeye de birlikte anlam kazandırmaktadır. Vizyon, ulaşılmak istenen hedef ve amaçlardır. Tarihe ismini yazdıran kişi, lider ve önderlere baktığımızda hepsinin mutlaka bir vizyonlarının olduğunu görürüz. Bu kişiler içinde bulundukları zorlukların ötesinde başarılması imkansız gibi görünen, hedeflerini ortaya koyarak, mücadele edip başarıya ulaşmış liderlerdir. Vizyonlarıyla bizleri bu günlere taşımışlardır. 
Vizyon, uzun bir gelecekte ulaşmak isteğimiz durum, kendiliğinden gerçekleşmeyecek ancak gerekli çabaları harcarsak başarabileceğimiz bir ideal, içinde bulunduğumuz şartlarla uzun vadeli amaçlarımızın bileşiminden oluşur. Vizyon, ulaşılmak istenen, farklılaştırılmış bir gelecek düşüncesi ve geleceği öngörmek, vizyonun altında stratejilerin, amaçların, motivasyonların, duyguların ve değerlerin yönlendirileceği eğilimler belirlemek.
 

Organizasyonlarda Vizyon Bildirisi Oluşturulmasında Murgatroyd/Morgan’ın Dokuz İlkesi (Aktan, 1997)
1. Başarı için iddialı olma. Organizasyonun vizyon bildirisi başarıya ulaşmak için iddialı olduğunu ortaya koymalıdır.
2. Açık ve anlaşılır olma. Organizasyon vizyonu çeşitli yorumlara yol açmayacak ölçüde açık ve anlaşılır olmalıdır.
3. Hatırlanabilir olma. Organizasyon vizyonu çok uzun olmamalı ve kolayca hatırlanabilecek kelimelerden oluşmalıdır.
4. Katılımcı özellik. Organizasyon vizyonu organizasyon ile ilgili tüm kesimleri kapsayacak ifadelere yer vermeli ve özellikle çalışanların katılımını ve onlara yetki ve sorumluluk devrini içermelidir.
5. Değerlere önem verme. Organizasyon vizyonu organizasyon değerlerinin önemini ortaya koymalıdır.
6. Görsel olma. Organizasyon vizyonunda görsel olarak yer alabilecek bir şekil ya da resim olmalıdır.
7. Mobilize etme. Organizasyon vizyonu organizasyon çalışanlarını ve diğer ilgili kesimleri mobilize edecek ifadeler içermelidir.
8. Rehberlik etme. Organizasyon vizyonu organizasyon içerisindeki faaliyetlerin daha iyi yapılması için rehberlik yapacak ifadeler içermelidir.
9. Tüketici ihtiyaçları ile alakalı olma. Organizasyon vizyonunun amacı tüketicilerin faaliyet ve başarıları ile ilgili olmalıdır. 
Misyon Nedir?
Misyon bir örgütün varoluş nedenini ifade eder. Genelde bu neden toplumda belirli bir görevi yerine getirmektir. (Tek, 2000:78) 
Örgütlerin ne tür bir isletme olarak gördüklerini ya da varlık nedenlerini tanımaya misyon denir. Misyon işletmenin hangi mal veya hizmet sektörünü seçtiği ya da hangi iş kolunda olduğu temel hizmet ve ürün tercihinin neler olduğu, tüketici ve pazar ihtiyaçları, teknoloji gereksiniminin veya tüm bu konuların birlikte ifade edilmesidir. Kısaca misyon organizasyonun varlık nedeni, başarmak istediği amaçtır. Ayrıca organizasyonun hedeflerini ve işbölümünü kapsar.

Misyonun stratejik kararlardan önce tanımlanması gerekmektedir. Böylece işletme neyi yapacağını topluma ne tür hizmetler vereceğini misyonla belirlerken, işletme kaynakları ile bunları nasıl gerçekleştireceği stratejik kararların konusudur. Misyon stratejinin temeli sayılmaktadır. Stratejinin daha somut hale gelmesine katkıda bulunarak, uygulamayı kolaylaştırmaktır (Bozkurt, 2005:78)

Misyon, bir işletmenin varlığının temel amacıdır. Gelecekte olmak istediği yer, şu andaki durumu, toplumdaki imajı ve yöneticilerin dünya görüşüdür denebilir. Organizasyonun misyonunu ifade eden açıklamaların nasıl olması gerektiği konusunda bir standart olmamakla beraber en azından aşağıdaki konularla ilgili ne düşündüğünü belirtmiş olması gerekir (Şimşek, 2004: http://www.kobifinans.com.tr)
  • Organizasyonun genel felsefesi ve iş yapma felsefesi,
  • Organizasyonun kendisini nasıl gördüğü,
  • Hangi pazara hizmet sunulacağı,
  • Üretilecek temel mal ve hizmetlerin neler olduğu,
  • Kullanılacak temel teknolojiler, neler olduğu,
  • Genel olarak vermek istediği imajın neler olduğu  
Etkin Bir Misyon Oluşturmanın Yolları
Bir misyonun etkin olabilmesi için (1) Piyasaya yönelik olması (2) Uygulanabilir olması (3) Motive edilmiş olması ve (4) Spesifik olması gereklidir.

1- Piyasaya Yönelik Olmak
Misyon ifadesi tanımında hizmet edilen piyasanın çalışma alanını şekillendirmesi yatar. Bu bağlamda misyon belirlemede şirketin çalışma alanı üretim sınıfları, teknoloji, müşteri grupları, piyasanın gerekleri ya da bunların tümünün bilinmesini gerektirir. İyi organize edilmiş piyasa orjinli misyon tanımı özel müşteri gruplarına hizmeti oluşturan ve onların özel nitelikli gereksinimlerini karşılayan bir işletme olarak ifade edilir.

2- Uygulanabilir Olmak:
Belirlenen misyon şirketin dar bir kalıbı ya da üretim sınırlarını tanımlamamalıdır. “Biz hesap cetvellerimize göre üretim yaparız” demek üretim orjinli bir durumu dar bir kalıba sokmaktadır. “Biz iletişim donanımları üzerine çalışacağız” demek de içinde başka sektörlere kayabilecek potansiyel bulunan şirketi belli bir kısıt altına sokmuş olur. Mevcut durumdaki kapasitesi başka bir yayılıma izin vermeyen ancak ilerideki kaynaklarının buna yetebileceğini düşünen bir şirket misyonunu belirlerken ilerideki kapasitesini dikkate almalı buna göre plan yapmalıdır.

3- Motive Edilmiş Olmak:
Çalışanların yaptıkları işte büyük rolleri olduğunu, kendilerinin hem maddi hem de manevi olarak destekleneceklerini bilmeleri çalışanları daha çok üretmeye teşvik edecektir. Eğer mümkünse, yapılan işin olağan dışı bir başarı olduğu, bu yolla şirketin gelişimini artırabileceği ifade edilmelidir. Bu yolla çalışanların hedef müşteri grubu için hizmet etmeleri, üretmeleri ortak bir bilinçaltına sokulabilecek, böylece yaptıkları işi, iş olarak değil zevk olarak addedeceklerdir.

4- Spesifik Olması:
İçerdiği temel politikalar nedeniyle misyon spesifik bir çerçeveye oturtulmalıdır. Misyon ifadesindeki politika şirket ve onunla bağıntılı müşterileri, arz grubunu, dağıtım kanallarını, rekabeti ve diğer piyasa şirketlerini ifade eder.

Misyon kavramı normal olarak şirket bütünü tarafından oluşturulmalı ve benimsenmelidir, fakat günümüzde misyon kavramı üst yönetim tarafından oluşturulan ve çalışanlara dayatılan bir yapıdadır. Bu nedenle şirket geneli tarafından benimsenmekten uzaktır. 


Strateji
Literatürde, stratejisinin, kelime kökeni bakımından iki kaynağa dayandığı görülmektedir. Bunlar; Latince yol çizgi veya yatak anlamına gelen “stratum” ve Yunanlı general Stretagos’un savaş sanatını ve bilgisini tanımlamak için, “strategos” kavramlarıdır. Strateji kavramı yıllarca, askeri bir kavram olarak kullanılmıştır. “Webster New International Dictionary” strateji kavramını, bir savaşta sonuca gitmek için, tarafların askeri güçlerini şartlara uygun, elverişli olarak konumlandırma bilimi ve sanatı olarak tanımlamıştır. Dilimize strateji olarak Fransızcadan geçen bu kavramın Türkçe karşılığı ise, savaş yönetim sanatıdır. Türkçede strateji sürme, gönderme, götürme ve gütme olarak da kullanılmaktadır (Bozkurt, 2005: 75).

Strateji kavramının iktisadi alanda kullanılması 20. yüzyılın sonuna rastlamaktadır. Özellikle işletmecilik literatüründe, yönetim ve karar teorilerinde strateji kavramı oldukça sık kullanılmaya başlanmıştır. Stratejiyi iktisadi anlamda ilk kullanan Nevman ve Morgenstren, kavramı kişi ekonomisi açısından ele almışlardır kişisel faydanın maksimum seviyeye çıkarılması ve rakibe karşı üstünlük sağlamaya çalışan iki oyuncunun rasyonel davranışlarını sistematik bir şekilde, olasılıklara bağlı olarak değerlendiren araştırmacılar, matematiksel olarak bir sonuca vararak, kararların alınması anlamında strateji kavramını kullanmışlardır. (Eren:1979,3)

Strateji bir örgütün amaçlarına erişmek için yaptığı kapsamlı hareket planıdır. Örneğin işletmenin amacı gelecek yılki satışların bir yıla göre %10 artırmak ise bunun için olası stratejiler, İç pazarlarda pazarlama çabalarını yoğunlaştırmak veya dış pazarlara açılmak olabilir (Tek, 2000;73)

İşletme literatüründe birbirleriyle karıştırılan terimler strateji ile politika olmaktadır. Çünkü bu iki terimi birbirinden kesinlikle ayırt etmeye olanak yoktur. Politika yol gösterme ve belirlenmiş amaçlara ulaşmak için izlenen yol veya genel plandır. Bu bakımdan uygulamalarla ilgili ilkeler dizisini ve kurallar toplamını meydana getirir. İlke ve kurallar ise yoruma imkân tanımadıkları için oldukça katı ve verilmiş durumlara uygulanabilecek pratik çarelerdir. Bu açıdan politika ileride açıklayacağımız taktiğe daha çok yaklaşır.

Strateji ilerde meydana gelebilecek bütün durumların önceden tahmin edilemediği kısmî belirsizlik koşullarında alınan karar türüdür. Hâlbuki politika yeter ölçüde tanımlanmış ve gerekli bilgilerle donatılmış belirlilik ortamında alınan ve devamlı kararlardan oluşmaktadır. Ansoff, politikayı genelden özele indirgeyerek veri olarak açıkça bilinen durumları veya sorunları çözmek için sunulan bir takım genel çözümler toplamı haline getirmektedir. Politika, bir kere belirlendikten sonra sık sık değişmez örneğin fazla mesaî veya hastalık hallerinde personele uygulanan ücret politikası aşağıdan yukarıya herkese aynen uygulanır ve her ayrı olay için özel bir kararı gerekli kılmaz. Halbuki strateji devamlı değişken olması nedeniyle kontrol altında bulundurulması gereken, ne yönde değişeceği kesin olarak bilinmeyen bir ortamda alınmaktadır. Dolayısıyla strateji özel olarak işletme ile çevresi arasındaki ilişki ile ilgilidir. Her olay için genellikle özel bir görüşme ve kararı gerekli kılar. Politika devamlı tekrar eden kurulmuş bir süreç (prosedür) şeklinde olduğu için uygulaması icra edenlere kolayca devredilebilecektir.

Yenilenebilir Enerji Kaynakları

Yenilenebilir Enerji Kaynakları

Nedir?

Yenilenebilir enerji gücünü güneşten alan ve hiç tükenmeyecek olarak düşünülen,çevreye emisyon yaymayan enerji çeşitleridir.

Yenilenebilir Enerji Kaynakları Nelerdir?

Yenilenebilir enerji kaynakları tablodan da görüldüğü gibi güneş,rüzgar,jeotermal gibi enerji kaynaklarına verilen isimdir.Tabloda belirtilmeyen okyanus akıntısı ve okyanuslardaki ısı etkisi gibi birkaç çeşit daha yenilenebilir enerji kaynağı mevcuttur.
Bu kaynaklardan bazıların eldesi çok kolay bazılarınınki ise çok güçtür.Bir bölgeye enerji sağlanması istendiğinde ön hazırlığının çok iyi yapılması,bölgenin enerji kaynaklarının iyi araştırılması ve de varolan enerjilerin iyi değerlendirilmesi gereklidir.Unutulmamalıdır ki en iyi enerji tasarruflu kullanılan enerjidir.Ülkemizin her yıl elektrik iletim hatlarında kaybettiği enerji miktarı neredeyse ürettiğinin yarısı kadardır.

Nasıl Gelişmiştir?

Enerji iş yapabilme kabiliyeti olarak tanımlanır. Endüstriyel manada insanlığın huzuru ve refahı için hizmet veren her enerji türü mühendislik ilgi alanına girer. Günümüzde, endüstrinin en temel enerji tüketimi elektrik enerjisi olup, onu ısınma veya ısıtma amaçlı fosil yakıtlar (petrol, kömür, doğal gaz…)takip etmektedir.
Geçmişten günümüze elektrik ekseriyetle hidrolik santraller vasıtasıyla üretilmektedir. Arazi yapısı ve nehir potansiyeli uygun olmayan ülkeler ise termik santraller vasıtasıyla elektrik ihtiyacını karşılamışlardır. Tüm ülkeler yine ısınma ihtiyacını kömür veya petrol ile karşılamaktadırlar.Diğer taraftan enerji ve yakıt talebi sürekli olarak artmaktadır.
Dolayısıyla hidrolik santraller veya termik santraller vasıtasıyla ve kömür veya petrol vasıtasıyla yakıt talebi karşılanamaz hale gelmesi kaçınılmaz bir gelecektir. Özellikle kömür ve petrol rezervlerinin sınırlı olması ve bir gün mutlaka bitecek olması gelecek enerji talebini planlayan enerji projeksiyonların çok önemle değerlendirilmektedir.
Bugün, petrol savaşları olarak tanımlanabilecek Körfez veya Afganistan krizleri göstermektedir ki, enerji endüstri ihtiyacı yanında çok büyük bir uluslar arası bağımsızlık yönü de vardır.Ülke politikalarında hemen hemen enerji başrolü oynamaktadır. Bir noktada bir ülkenin bağımsızlığı artık kendi enerjisini karşılayabilme potansiyeli ile belirlenmektedir. Enerji olmadan endüstri, endüstri olmadan refah ve mutlu toplum veya bağımsızlığını koruyabilme yeteneği olmayacağı için enerjisiz bir ülke siyaseti düşünülemez.
Bahsedilen krizler ve 1974 yılında meydana gelen ve petrol fiyatlarının aşırı yükselmesi ile sonuçlanan petrol krizi enerjinin önemini ortaya koymaktadır. Petrol fiyatlarındaki artış, petrol bağımlısı ülkelerde ekonomik krizlere, ekonomik krizlerde halk ayaklanmasına, böylece de dış ülkelerin müdahelesine ortam hazırlamıştır. Bununla birlikte, 1974 petrol krizinde sanayileşmiş ülkeler teknolojileri ve sanayi ürünleri ihracatları vasıtasıyla, geniş ölçüde petrol kaynaklarına sahip değilken, hafif bir sıkıntı ile bağımsızlıklarından ödün vermeden atlatmışlardır. Hatta benzer bir duruma tekrar düşmemek için enerji bağımsız hale gelmenin yöntemlerini aramışlardır. Petrol, kömür ve hidrolik potansiyele dayanmayan, bilimsel terminolojide Yenilenebilir Enerji Kaynakları olarak isimlendirilen, yeni enerji kaynakları geliştirmişlerdir. Bu kaynakların her ülkede olabilecek olmasına özellikle dikkat edilmiştir.

Neden Kullanılır?

Dünyamızda enerji ihtiyacı her yıl yaklaşık olarak %4-5 oranında artmaktadır.Buna karşılık bu ihtiyacı karşılamakta olan fosil yakıt rezervi ise çok daha hızlı bir şekilde tükenmektedir.Şu anki enerji kullanım koşulları göz önüne alınarak yapılan en iyimser tahminlerde bile en geç 2030 yılında petrol rezervlerinin büyük ölçüde tükeneceği ve ihtiyacı karşılayamayacağı görünmektedir.Kömür için şu anki rezervlerle yaklaşık 80-100 yıl ,doğalgaz içinse yine yaklaşık 100-120 yıllık bir kullanım süresi tahmin edilmektedir.
Ayrıca fosil yakıtların kullanımı dünya ortalama sıcaklığını da son bin yılın en yüksek değerlerine ulaştırmış,yoğun hava kirliliğinin yanı sıra milyonlarca dolar zarara yol açan sel/fırtına gibi doğal afetlerin gözle görülür biçimde artmasına sebep olmuştur.
Fosil yakıtlar içindeki karbon havadaki oksijen ile birleşerek CO2 (tam yanma halinde) veya CO (yarım yanma halinde veya yanma havasının az olması) gazları ortaya çıkmaktadır. Yine yakıt içerisinde eser miktarda bulunan kurşun, kükürt gibi elementler yanma sıcaklığında oksijen ile birleşerek insan sağlığı açısından önemli tehdit oluşturan bileşikler (SOx,PbO, NOx…) oluşturmaktadır. Bu yanma ürünleri atmosfere bırakılmakta ve atmosfer içerisinde birikmektedir. Fotosentez, çürüme gibi tabii dönüşümler bu birikime engel olabilse de, aşırı yakıt tüketimi kısa süreli bir birikime neden olmaktadır. Atmosfer içinde biriken yanma gazları güneş ve yer arasında tabii olmayan katman meydana getirmekte, insan ve bitki hayatı üzerinde negatif etkiye neden olmaktadır. Sera Etkisi (Isı enerjisinin karbondioksit gibi gazlar tarafından emilip atmosferde alıkonmasıyla ortaya çıkan ısı artışı) olarak ta bilinen bu etki ve insan sağlığı bugün önemle üzerinde durulan olgulardır.
Sera etkisini azaltmak için Kyoto protokolü hazırlanmıştır.Kyoto Protokolü, sera etkisi yaratan gazların salınımını sınırlamayı ve azaltmayı hedefleyen uluslararası bir anlaşmadır. Bu protokol, 11 Aralık 1997 tarihinde Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen bir zirvede oluşturulmuştur.Protokol, 9 Mayıs 1992′de New York’da kabul edilen, İklim Değişikliğine Yönelik Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi’nin belirlediği ilkelere dayanmaktadır.
Protokol’e taraf olan devletler başta ulusal ekonomilerinin ilgili sektörlerinde enerji etkinliğini iyileştirmeyle ve sera etkisi yaratan gazların salınımını sınırlaya ve azaltmaya yönelik önlemler almakla, sera gazı etkisi yaratan (karbondioksit ve metan… gibi) gazların salımında 2012 yılına kadar, 1990 yılındaki düzeyinden toplam yüzde 5,2 oranında bir azalma sağlamakla yükümlü olduklarını kabul etmektedir.
Protokol ancak 2005 yılı Şubat ayında 55 ülkenin protokole onay vermesi ile yürürlüğe girebilmiştir. Ancak, atmosfere en fazla sera gazı salan Amerika Birleşik Devletleri protokolün dışında kalmıştır. Türkiye de 6 şubat 2009′da Kyoto protokolünü imzalamıştır.