Wikipedia

Arama sonuçları

4 Aralık 2015 Cuma

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ


BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ
 
Şahinlerin yönetiminde olduğundan beri, ABD Dünya hakimiyetine dönük ataklar yapmaktadır. Bu yolda başarı temin etmek için de, devamlı olarak değişik hareket modellerini yürürlüğe koymaktadır. Bu modellerin gayeleri: 

1 – Uygulamaya konan bu modellerin birinci gayesi ekonomiktir. Yani ABD’nin dış gücünü kullanarak ve bir süper devlet olarak, içindeki değişik kuruluşlara, sanayisine, silah tüccarlarına, kimya ve ilaç imalatı ile tüm büyük teknolojisine yeni pazarlar açmaktır.

2 – İkinci gayesi ise stratejik maddelere dönüktür. Dünyadaki dengelerin daha henüz aleyhlerine dönüşmeden, tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklere ve stratejik maddelere el koymak suretiyle, gelecek için ABD’nin gücünü ve hakimiyetini garantiye almaktır.

3 – Üçüncü gayesi de, ABD’nin mutlak güvenliğidir! Kendi çoğalttığı ve adeta ektiği “Dünya Terörünü” kontrol altına almak ve dünyayı istediği gibi istismar etmektir. Kısacası yaptığı ve yapacağı istismarının güvenliğini sağlamaktır.

Not: ABD kendisine karşı olan terörü yok etmek istemektedir.

Kendisine karşı olmayana ise dokunmamaktadır!

ABD’nin hareket tarzları

ABD şu anda bazı sorunlarını bir nevi şablonla çözmeye çalışmaktadır. Bu şablonlardan bazıları:

1 – Gözüne kestirdiği bazı devletleri “terörist” ilan etmek suretiyle önce “dünyanın gözünden düşürmek ve karalamak” olmaktadır. Daha sonra da onlara askeri müdahale yaparak işgal etmektedir. ABD’nin bu saldırgan tutumu iki yıldan beri devam etmiştir. Böylece iki yılda iki ülkeye (Afganistan’a ve sonra da Irak’a) saldırarak, onların idaresini çökertmiş ve topraklarını işgal etmiştir.

2 – ABD, Afganistan’da fazla zayiat vermemiştir. Gerek saldırı esnasında, gerekse daha sonraları istediklerine kolayca ulaşmış bulunmaktadır. Şu anda oralarda bazı yasadışı saldırılar zuhur etmektedir. Ama onlar büyük çapta etkili olmamaktadır.

3 – Irak’ın işgali de nispeten kolay olmuştur. O büyük diktatör Saddam Hüseyin güçleri, “Kartondan Yapılmışçasına” yıkılıp kaybolmuştur. Kimsenin beklemediği kadar çabuk çökmüştür. Fakat işgalden sonra Irak’ta, öyle bir “Bataklık, direnç ve terör” oluştu ki, ABD tamamen şaşkın duruma gelmiş bulunmaktadır. Şu anda da ne yapacağını bilememektedir. Savaşta kaybetmediği kadar zayiat vermektedir. Her Allah’ın günü birkaç patlama olmakta ve onlarca insan, ABD askerleri dahil, hayatlarını kaybetmektedir. Tam bir kaos ortamı oluşmuştur. ABD, Irak’ta petrol yerine direnç ve terör kuyularını kendisine karşı adeta tetiklemiş bulunmaktadır.

ABD’de yapılan stratejik araştırmalar 

Bu durumdaki ABD’ye, daha doğrusu Mr. Bush’a, ABD’deki çeşitli stratejik uzmanlarının “Değişik Teorileri” can simidi gibi gelmiştir.

Mr. Bush şu anda adeta bir “U” dönüşü yaparak, o eski şiddet ve saldırgan durumundan vazgeçerek, bu stratejilerden birini adeta bir kurtuluş simidi gibi yakalamış ve tatbikine başlamak istemektedir. Şu anda o teorilerin analizleri ve araştırmaları uzmanlar tarafından yapılmaktadır. Bu teorilerin arasında Bush için en cazibelisi “Büyük Ortadoğu projesi” olmaktadır.

Bu yeni “Büyük Ortadoğu Stratejisi”ne göre, ABD daha doğrusu Mr.Bush, kendi durumunu idame ettirmek için, daha uzun vadeli– daha yavaş, fakat daha garantili yollar bularak uygulamaya koymak istemektedir.

Bu “Büyük Ortadoğu projesi” veya yol haritası, 2. Dünya savaşından sonra gelişmiş olan komünist devletleri ve “Demir Perde” olarak bilinen “Sovyet blokuna karşı” uyguladığı “Soğuk savaş taktiğini” adeta yeniden yürürlüğe koymak istemektedir.

ABD’nin “Strateji üreten” merkezleri 

ABD’de, Amerikan askeri güçlerini, Irak’taki zor durumdan kurtarmak için, yeni stratejilerin araştırılmasına ve üretimine geçilmiş bulunulmaktadır. Üretilen yeni projelerden biri de: Bu “Büyük Ortadoğu projesi”dir.

Böylece yeni bir yapılanma da ortaya konulmaktadır. Bu proje kapsam olarak, Kuzey Afrika’daki “Fas’tan başlayarak – Pakistan’a kadar” devam etmektedir.

Bu projenin yürürlüğe konmasını sağlayan ABD’nin tanınmış düşünürü ve tarihçilerinden Bernard Lewis’tir. Büyük Ortadoğu terimini ilk olarak o kullanmış bulunmaktadır. Böylece bu plan daha önceleri başka bir düşünür tarafından ileri sürülen ve “Orta Asya stratejisi” olarak tanınan “Birzezinski” planının bir nevi yerini almaktadır. Veya onun başka bir varyasyonu olarak da kabul edilebilir.

Bernard Lewis geçen yıl Türkiye’ye de gelmişti. (Meclis’teki 1. tezkerenin uygulanışı esnasında) Türkiye’ye geldiğinde, İstanbul’da bir konferans da vermiştir. Konferansında, bu Büyük Ortadoğu Projesini de anlatmıştı. Konferans verdiği esnada: “Türkiye bu büyük orta doğunun neresinde olacaktır” sorusuna da şu cevabı vermiştir:

Bu durum “Türkiye’nin durdumu uygulayacağı politikalara bağlık olacaktır”. O zamanlarda düşünürün bu sözleri ise Türkiye’ye verilen adeta bir “Gizli Mesaj” olarak yorumlamıştı!

Büyük Ortadoğu Projesinin hacmi 

Büyük Ortadoğu Projesi: Yaklaşık olarak 22 ülkeyi – genellikle “Arap Devletlerini” kapsamaktadır. Projenin boyutları oldukça ilginç olmaktadır: Mesela Kuzey Afrika’daki Fas’tan başlamakta, sırayla Cezayir’i, Tunus’u, Libya’yı, Mısır’ı, Türkiye dahil Güney Kafkasları, Afganistan dahil Orta Asya’nın bazı devletlerini, Güney Asya’yı ve Ortadoğu’nun tamamını kapsamı içine almaktadır (Hatta ilerideki durumda Orta Afrika’da bulunan bazı İslam ülkelerini de dahil edebilirler).

Bu plana göre, plan içine girmiş olan bu bölgeler, istikrarsızlık bakımından, dünyanın en önemli bölgelerinden birini oluşturmaktadır.

Sovyetler’in çöküşü 

Sovyetler Birliği ve Warshowa Paktı’nın çökmesinden ve dağılmasından sonra ortada büyük bir boşluk oluşmuş durumdadır. Ayrıca Büyük Ortadoğu içine giren ülkelerde, büyük çapta huzursuzluklar, bitmeyen küçük savaşlar (İsrail – Filistin), uygulanan devlet ve bireysel terör ile zulümden kurtulmak için savaşan Araplar, Afganistan ve Güney Asya’daki “uyuşturucu” kaçakçıları, çeşitli örgütlü suçların işlenmeleri, etnik ve dinsel ayrılıkların çekişmeleri, ayrıca dünyaca ünlü “Petrol, doğal gaz ve diğer yer altı ve yer üstü” zenginlikleri de birlikte bulunmaktadır. Üstelik bütün bu durumların içinde bulunan devletler “İslam inançlı halklardan oluşmaktadır. İslam devletleri ise şu anda zayıf, genellikle kalkınmamış, sanayi, ekonomik ve askeri bakımdan büyük bir yetmezlik içinde bulunmaktadırlar. Üstelik aralarında güçlü bağlar olmadığı gibi, zaman zaman düşmanlıklar da olmaktadır.

Aslında bir “Arap Birliği” mevcuttur. İslam Birliği Konferansları da yılda bir yapılmaktadır. Ama bütün bu toplantılarda, birlikte hareket edecek ve bir güç oluşturacak kadar cazibeli, yeterince tutarlı ve birleştirici ortak ilkelere ulaşılamamaktadır. Şu anda kendileri arasında, adeta zoraki bir birlik izlenmektedir. Kısacası bu ülkeleri ileriye doğru götürecek başarılı bir lider henüz ortaya çıkmamıştır. Böyle bir lider ülke de henüz meydanda yoktur. Osmanlı’dan sonra İslam, adeta lidersiz kalmıştır. İşte şimdi bu durumdaki İslam ve özellikle Arap ülkeleri büyük güçlere kolayca “Av” olabilecek durumdadır.

Çünkü, bu ülkelerin yer üstünde fakir ve yoksul halkı bulunmakta, onların ellerindeki topraklarının derinliklerinde ise (Petrol, gaz ve değişik madenler olmak üzere) dünyanın en büyük servetleri yatmaktadır. İşte ABD’nin saldırıları ve bütün bu planlar, aslında bu zenginliklerin Arapların elinden alınması için yapılmaktadır.