DERİN VE GİZLİ DÜNYA DEVLETİ
|
İLLUMİNATİ |
Bugün yeryüzünde çok sayıda bağımsız devletin
varlığına inanılmaktadır. Fakat bu devletlerin yöneticilerinin kendi ülkelerini
ve halklarını ilgilendiren basit konularda bile kendi bağımsız iradeleriyle
karar vermekte zorlandıklarını görürsünüz. Bir önemli husus da şudur: Bilindiği
üzere çağımızda demokrasi adeta bütün insanlığa mal edilmiş
bir “siyasi din” haline getirilmiştir. Hatta demokrasi çağımız
siyasetinin öncülüdür. Bu yüzden demokrasinin de, tıpkı aklın öncülleri gibi muhakemeden
ve tartışmadan uzak tutulması gerektiğine inanılır.
Oysa birçok ülkede halkın büyük bir çoğunluğunun
seçtiği ve istediği kişiler bir türlü yönetime gelemezler. Bunlardan bazıları
işin içine girdiğinde kendilerine sunulan demokrasinin sadece bir seraptan
ibaret olduğunu fark ederler. Bazıları, Cezayir’de olduğu gibi, yönetime talip
olurken kendilerini zindanda bulurlar. Bazıları da iktidara gelseler bile
muktedir olamazlar. Bütün bunları görünce bir “derin devlet” gerçeği
karşınıza çıkar. Aslında bu “derin devlet” gerçeği sadece lokal veya ulusal
değildir. Global yönünün, lokal yönüne baskın olduğunu unutmayalım.
Bu yüzden günümüz dünyasını karıştıran gizli ellerin sahiplerini tanımak için
araştırma yapanlar bir “Derin ve Gizli Dünya Devleti”yle
karşılaşmışlardır.
BİLDERBERG FAKTÖRÜ
|
BİLDERBERK |
Geçtiğimiz Mayıs ayında Amerika’da Bilderberg
Grubu’nun yıllık toplantısı gerçekleştirildi. Bu toplantıyla birlikte söz
konusu Gizli Dünya Devleti veya Dünya Derin Devleti konusu
yeniden gündeme geldi. Ancak yapılan yorumlarda ağırlıklı olarak Bilderberg
konusu öne çıktı. Oysa Bilderberg Grubu, 20. yüzyıla damgasını vuran ve 21.
yüzyılda da dünya üzerindeki sultasını daha da güçlendirme amacına yönelik yeni
teoriler geliştiren karanlık ağın sadece bir organıdır.
Siyonizm, 1897 Basel
Konferansı ile teşkilatlanmaya başlayan bir ideolojik oluşumdur.
Yahudiler bu konferanstan önce de devlet yönetimleriyle irtibat kurarak
birtakım siyasi oyunlar çeviriyorlardı. Ancak siyonist ideolojiye göre
teşkilatlanmanın başlamasıyla birlikte bu işi tek merkezden ve daha organize
bir şekilde yürütmeye başlamışlardır. Böylece güçlerini ve etkilerini daha da
artırmışlardır.
Biz bu araştırmamızda siyonizm ve bu ideolojinin
organik yapısı üzerinde durmayacağız. Ağırlıklı olarak yukarıda sözünü
ettiğimiz Dünya Derin Devleti yahut Gizli Dünya Devleti, bu gizli devletin
dünyanın her tarafına elini uzatan teşkilatları ve bu teşkilatlarla
siyonistlerin irtibatları hakkında bilgiler vermeye çalışacağız.
KARANLIK BİR ŞER
ÖRGÜTÜ: İLLUMİNATİ ŞEBEKESİ
Bilderberg Grubu, İlluminati şebekesinin bir
organıdır. Ancak İllüminati şebekesi 1776’da
ortaya çıkarken, Bilderberg Grubu 1954’te ortaya çıkmıştır. Yani
arada 178 yıllık bir zaman farkı var.
Temelinde “aydınlanma, ruşenilik, vahdet-i
vücud felsefesi” gibi muhtelif felsefi akımların etkisi olduğu iddia
edilen İlluminati hareketi, 1 Mayıs 1776’da Adam Weishaupt tarafından Almanya’nın
Bavyera eyaletinde kurulmuştur. Daha doğrusu o tarihte bir İllüminati
örgütlenmesi ortaya çıkmıştır. Weishaupt, Ingolstadt Üniversitesi’nde hukuk
profesörü iken masonik eğilimlere merak sarmış ve bir gizli örgüt kurmuştur.
1779’a gelindiğinde İllüminati örgütünün 54 üyesi bulunuyordu ve Bavyera
eyaletinin dört şehrinde teşkilatlanmıştı. Örgüt üyeleri ağırlıklı olarak masonik
kimlikleri öne çıkarıyorlardı.
Almanya’daki din adamlarının hemen tamamı İlluminati
şebekesine düşmandı. Bunun sebebi elbette onun, hıristiyanların
değerleriyle alay eden, bu değerlere iğrenç bir şekilde saldıran Tapınak
Şövalyeleri’nin devamı olduğunun tahmin edilmesiydi. Ayrıca İllüminati
üyeleri zaman zaman yönetimi de hedef alan yayınlar yapıyorlardı. Bu yüzden
1784’te teşkilatlarına bir polis baskını gerçekleştirildi ve birçok üyeleri göz
altına alındı. 22 Haziran 1784 tarihinde de Bavyera Elektörü bir ferman
yayınlayarak İllüminati örgütünü tamamen kapattı. Örgütün üyelerinin çoğu
tutuklandı. Başta lider Weishaupt olmak üzere birçok üyesi de ülkeyi
terk etmek zorunda kaldı. Aynı ferman 1785 Ağustos’unda tekrarlandı ve böylece
Bavyera’da sadece İlluminati değil, masonluk da silinmiş oldu.
Bavyera’da İllüminati ve masonluğun yasaklanmasının
Avrupa ve Amerika’da ciddi bir etkisi oldu. Bayağı korku ve telaşa kapılan
diğer ülkelerdeki masonlar kendilerine de yasak getirilmemesi için büyük bir
gürültü kopardılar. Öyle ki ABD başkanı George Washington,
tereddütlere kapılan Amerikalı masonlara güvence verme ihtiyacı duydu.
Bavyera’da yasaklanan İllüminati ve mason teşkilatları
çok geçmeden yer altı örgütleriyle faaliyetlerini sürdürdü.
Fakat bu kez Almanya dışına da uzanarak tüm Avrupa’da teşkilatlanmak için
faaliyetlerini hızlandırmaya başladı. Örgütlenme çalışmalarını hızlandırmasında
Johann Bode adlı bir masonun önemli katkıları oldu. Bazı kaynaklara göre Goethe,
Mozart, Schiller ve Herder gibi birçok ünlü bu örgütün saflarına
katılmışlardır.
Yeraltı teşkilatlarının yapılandırılmasında farklı
isimler kullanıldı. Örneğin Fransız Devrim Kulübü ve Jacobin
Kulübü İllüminati hareketinin devamını sağlamak için kurulmuş
oluşumlardır. Bunlar asıl önemli faaliyetleri yer altından yürütüyor, ama
masonluğun çok fazla murakabe altında olmadığı yerlerde salon toplantıları da
düzenliyordu. Fakat bu toplantıları yine de halka açık değil, sadece üyelerin
katılabildiği türden toplantılardı. Örneğin Jacobin Kulübü için tutulan salona
1300 üye katılıyordu. Tamamen üyelere mahsus ve gizli olarak düzenlenen bu
toplantılara Fransa’nın en iyi eğitim görmüş ve en etkin kişileri katılırdı.
Jacobin’lerin ideali, tüm kurumları ve krallığı ortadan kaldırarak adına “Yeni
Dünya Düzeni” ya da “Evrensel Cumhuriyet” dedikleri
bir düzen kurmaktı.
İlluminati,
kelime olarak aydınlıkçılar veya aydınlananlar anlamına
geliyor. Kök olarak İtalyancadır. Fransızcada ışık anlamına
gelen la lumière kelimesi de aynı kökten gelir. Birçok
araştırmacının ortak tespitine göre fikri altyapısı ve temeli Tapınak
Şövalyelerine dayanıyor. Kuruluşundaki amacı Avrupa
masonluğunu bir çatı altında birleştirmekti.
İLLUMİNATİ’NİN TEMELİNİ
OLUŞTURAN TAPINAK ŞÖVALYELERİ
|
KNIGHTS TEMPLAR |
İlluminati şebekesinin fikri altyapısını oluşturan Tapınak
Şövalyeleri orijinal adıyla “Tampliye Tarikatı” Haçlı
seferleri sonrasında Kudüs’te kuruldu. Bu adı almalarının sebebi ise iddia
edildiğine göre Kudüs kralının Süleyman mabedinin bulunduğunu ileri sürdükleri
bölgeyi koruma görevini kendilerine vermesiymiş. Masonluğun da temel
fikriyatını geliştiren Tapınak Şövalyeleri muhtelif adlarla varlığını
sürdürmüştür. Bugün bu hareketin en çok tanınan kolu ise ‘Sion Birliği’dir.
Sadece masonluğun değil siyonizm ideolojisinin
fikriyatının geliştirilmesinde de rolleri olduğu bilinen Tapınak Şövalyeleri
kısa zamanda büyük servetler elde etmişlerdir. Batı’nın yalnızca en büyük
askeri gücü olmakla kalmayıp aynı zamanda en önemli tüccarları arasında ilk
sıralarda yer aldılar. Tapınak Şövalyeleri hareketi bugünkü masonlar gibi
gizliliğe büyük önem verirlerdi. İlginçtir ki Batı’ya ait olduğu sanılan bu
örgütün mensupları Hz. İsa’yı yalancı peygamber olarak tanımlıyorlardı. Haça
tükürmeyi, haçın üzerine basmayı ve hıristiyanların dini değerlerine hakaret
etmeyi adeta kutsal fiiller addediyorlardı. Bunun sebebi ise asıl fikir
babalarının ve organizatörlerinin yahudi kökenli olmasıydı.
Bir ara siyasi otoritelerinin zayıflaması sebebiyle
hıristiyanların dini değerlerine hakaret ve saldırı suçlamalarıyla yargı önüne
çıkarıldılar ve bazıları ölüme mahkum edildiler. Ama daha sonra saklanmayı
yani yer altına çekilmeyi başararak varlıklarını sürdürdüler.
Birçok
araştırmacının ortak tespitine göre masonluk hareketinin temelini de bu
Tapınak Şövalyeleri hareketi oluşturur. Her iki hareketin aynı
simgeleri kullanmaları bu yöndeki kanaati desteklemektedir. Ayrıca Tapınak
Şövalyeleri’nin hıristiyanların dini değerlerine hakaretten dolayı
yargılanmalarından sonra yer altına girmelerinin ardından masonluk örgütleriyle
ortaya çıktıkları tahmin edilmektedir. Bu kanaati destekleyen muhtelif tarihi
belgeler ve bilgiler de bulunmaktadır. Fakat ‘Mason Kardeşler’ adıyla yeniden
örgütlenirken biraz daha tedbirli hareket etmeyi tercih etmişlerdir. Bu kez
hıristiyanların dini değerlerini aşağılayıcı tutum içine girmektense onları çok
rahatsız etmeyecek hatta onların da kabul edebilecekleri bir fikri altyapı
oluşturmaya özen göstermişlerdir. Ayrıca masonlukta gizliliğe önem vermiş,
kendilerini çok fazla açığa vurmaktan sürekli kaçınmışlardır.
KÜRESEL ÇETELERİN ORTAK
KAYNAĞI
|
KÜRESEL ÇETELER |
Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve İllüminati
Şebekesi, hepsi aynı kaynaktan beslenmiştir. İllüminati şebekesini oluşturanlar
ise hem masonluk hem de Tapınak Şövalyeleri hareketi ile irtibatı olan
kişilerdi. Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve İllüminati Şebekesi’nin
fikriyatlarını, tören biçimlerini, beyin yıkama metotlarını ve simgelerini
bağımsız bir bakış açısıyla inceleyenler bunların hepsinin de aynı kaynaktan
beslendikleri ve aynı amaca hizmet ettikleri üzerinde ittifak etmektedirler.
İllüminati şebekesinin Ortaçağ’daki siyonizm hareketi
olarak nitelendirebileceğimiz Tapınak Şövalyeleri’nin diğer adıyla Tampliye
tarikatının bir devamı olduğu konusunda fikir veren bazı bilgileri burada
aktarmak istiyoruz:
Nesta H. Webster’in Secret Societies and Subversive
Movements adlı çalışmasında ünlü büyücü ve okült uzmanı Cagliostro’nun
İllüminati şebekesine katılması münasebetiyle düzenlenen tören hakkında şu
notlar aktarılıyor:
“İçi evrak dolu demir bir sandık açıldı. Töreni
yöneten kişi sandıktan el yazması bir kitap aldı ve ilk sayfasını okudu:
“Bizler, Tampliyelerin Büyük Üstadları…” sözlerini kanla yazılmış bir and
izliyordu. Söz konusu bu kitap “İlluminizm”in aslında tüm monarşilere ve
kiliseye karşı bir nifak olduğunu, ilk saldırının Fransa tahtına
yöneleceğini ve Fransa’da krallığın çökertilmesinden sonra
Roma’ya sıra geleceğini belirtmekteydi.”
Burada vurgulanan hususlar gerçekten üzerinde
durulması gereken şeylerdir: Birinci olarak: El yazması kitabın bir sandıkta saklanması
ve törende oradan çıkarılması işlemini ele alalım. Sandık yahudi literatüründe
özel bir mana taşımaktadır. Yahudilerin bu konudaki dini anlayışlarına temel
teşkil eden hadiseye Kur’an-ı Kerim’de de işaret edilir. Talut ve Calut kıssasında
Talut’un komutanlığının ilahi bir hükme dayandığını bildirmek için o dönemin
peygamberinin verdiği bilgi hakkında şöyle buyurulur:
“Peygamberleri onlara: “Onun hükümdarlığının belgesi,
size, içinde Rabbinizden bir ferahlık ve Musa ailesiyle Harun ailesinin geriye
bıraktıklarından arta kalanların bulunduğu ve meleklerin taşıdığı Tabut’un
gelmesidir. Eğer iman ediyorsanız, bunda sizin için bir delil vardır” dedi.”
(Bakara, 2/248)
Burada tabut ile kastedilen bir sandıktır. Yahudiler
bu sandığın bugün hala dünyada dolaştığına inanırlar. O sandığın taşıdığı
manayla irtibatlandırmak için de el yazması kutsal kitaplarını özel bir sandık
içinde saklarlar. Dini törenlerinde kitaplarını bu sandıktan çıkarır, tören
sonrasında yine özenle sandığa yerleştirirler.
İkinci olarak kanla yazılan and üzerinde durmak
gerekir. Kan sembolü, siyonizmde ve bu ideolojinin temelini
oluşturan dini literatürde sıkça kullanılan bir semboldür. Ancak kanla ilgili
semboller genellikle gizli tutulur. (Necip el-Kiylani’nin Yahudinin
Kanlı Böreği adıyla Türkçe’ye tercüme edilen tarihi ve belgesel
romanında, siyonizmin temelini oluşturan dini literatürdeki “kan” kutsamasına
işaret eden önemli bilgiler ve belgeler mevcuttur.)
Üzerinde durulması gereken üçüncü husus İllüminati’nin
aslında kiliseye karşı olduğu hususudur. Tapınak Şövalyeleri de
kiliseye karşı tavır alan ve hıristiyanların dini değerlerine hakaret eden bir
hareketti. Ama bu konuda izledikleri tutum tepkilere yol açınca ve birçok idam
cezasına kapı açan yargılamalara sebep olunca söz konusu tarikat yer altına
çekilmiş, ardından farklı bir yüzle ortaya çıkmıştı. Fakat bu farklı yüzünde
hıristiyanların değerlerini hedef alan, bu değerlere hakaret anlamı içeren
tavırlar pek dışa yansıtılmıyordu. Gerçekte ise bu konuda değişen bir şey
yoktu. Aradaki tek fark bu düşmanlığın artık bir “nifak”a dönüşmesiydi ki bu
husus da yukarıdaki notta vurgulanmaktadır.
Dördüncü
husus İllüminati’nin Avrupa’daki monarşilere karşı bir hareket olduğunun
vurgulanmasıdır. Bu tutum özellikle entelektüel kesimin ilgi ve desteğinin
kazanılmasının en önemli sebebiydi. Ne var ki entelektüel kesimde ortaya çıkan
monarşi karşıtlığının İllüminati tarafından yönlendirilmesi, monarşik
düzenlerin yerine geçecek yönetimlerin tek merkezden kontrol edilmesine ve bu
kontrolün de İllüminati şebekesinin elinde olmasına fırsat verecekti.
FRANSIZ İHTİLALİNDE
İLLÜMİNATİ KOMPLOLARI
|
FRANSIZ İHTİLALİ |
İlk doğuş yeri olan Bavyera’da yasaklanmasından sonra
ağırlık merkezini Fransa’ya taşıyan İllüminati hareketinin bu ülkedeki monarşik
düzene karşı çalışmalara ağırlık vermesi dikkat çekmektedir. Daha önce de söz
ettiğimiz üzere, İllüminati’nin bir devamı durumundaki Jacobin Kulübü’nün
üyeleri monarşik düzeni yıkıp yerine Yeni Dünya Düzeni yahut Evrensel
Cumhuriyet olarak adlandırdıkları yeni bir yönetim getirmeyi bir ideal
olarak görüyorlardı.
1785’te Almanya’dan kovulan İllüminati’nin Fransa’da
bu çalışmaları hızlandırmasının üzerinden çok fazla zaman geçmeden 1789’da
Fransız Devrimi’nin gerçekleşmesi bir tesadüf olmasa gerek.
Fransız Devrimini hazırlayan sebepleri ve gelişmeleri
incelediğimizde çok ilginç şeylerle karşılaşırız. Bakın William T. Still’in New
World Order adlı eserinde ne deniyor:
“1789 yılının ilkbahar ve yaz aylarında İlluminatilerin
tahıl piyasasında gerçekleştirdikleri manipulasyonlar sonucunda yapay
bir buğday darlığı yaratıldı. Bu durum o denli geniş bir açlığa yol açtı ki,
kısa zamanda tüm ülke ayaklandı. Olayların başını çeken kişi,
Fransa Büyük Doğusunun Büyük Üstadı Orleans Dükü idi.
İlluminatiler, halkın çektiği acıları bir araç olarak kullanarak yarattıkları
huzursuz ortamın devrimci eylemlerine yararlı olacağını planlamışlardı.
Gerçekten de, besin stoklarını bloke ederek ve Ulusal Meclis’te tüm reform
girişimlerini engelleyerek, durumu iyice kötüleştirdiler ve halkı tam
anlamıyla açlığa mahkum ettiler…”
14 Temmuz günü Bastille yağmalandı. Özgür bırakılan
tutuklu sayısı yalnızca 7 idi. Fransız tarihçiler bugün, eylemin asıl amacının
Bastille’i yıkmak ve tutukluları kurtarmak olmadığını belirtiyorlar. Asıl amaç
Bastille’de saklanan barut ve silâhları ele geçirmekti. Böylece silâhlanan
Jakobenler, 22 Temmuz gününden başlayarak o güne dek eşi görülmemiş ve
titizlikle planlanmış bir ihtilâl girişimini sahneye koydular. Bu dönem
tarihte “Büyük Korku” diye adlandırılacaktır…
Öncelikle tüm ülkede eşzamanlı bir panik duygusu
yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden atlılar, yurttaşlara “haydutların!”
yaklaşmakta olduğunu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silâha sarılmaları
gerektiğini bildirdiler. Ayrıca, tüm bu olayların sorumlularının malikânelerde
ve şatolarda gizlendikleri, bizzat kralın buraları ateşe vermelerini buyurduğu
yurttaşlara söylendi. Fransa kralına bağlı olan halk bu emirlere uydu. Artık
alevlerin denetlenmesi imkansızdı, yağma ve yıkım sürerken, anarşi gittikçe
yaygınlaşıyordu…
Paris sokakları teröre teslim olmuştu… 1793 Kasım’ında
tüm Fransa’da rahiplerin öldürülmeye başlanması, dine karşı bir kampanyanın
yürürlüğe girdiğini ortaya koyuyordu. Tüm mezarlıklara, İlluminatilerin ünlü
sloganı olan “Ölüm Sonsuz Bir Uykudur” sözlerini içeren
yazılar asılmaya başlandı. Paris’teki kiliselerde “Akıl
Bayramları” adı altında eğlentiler düzenleniyor, fahişeler
tanrıça gibi tahta çıkarılıyorlardı. Bu törenlerin bir adı da
“Exoterion”du ve Weishaupt’un kaleme aldığı “Aşk Tanrıçasının Kutsanması” adlı
bir şiiri örnek alıyorlardı…
Thomas Jefferson, üç yıl süren Fransa
elçiliğinden 1791’de Amerika’ya geri döndüğünde, tüm bu kıyımı “ne güzel bir
devrim” diye tanımlamış ve tüm dünyaya yayılmasını umut ettiğini yazmıştır.
Jefferson, neredeyse tüm Fransa halkının Jakoben olduğuna inandığını
açıklamıştır. Ona göre, bu büyük çoğunluk, ulusal iradeyi açıkça ortaya
koymaktaydı…
NÜFUSU YOK ETME PROJESİ
1793 yılının sonlarına doğru, yeni devrim yönetimi
sayıları yüz binlere ulaşan işsizlerle yüz yüze kaldı. Devrimin önderleri,
sonradan bütün diktatörlerin taklit edeceği yeni bir “terör” projesini
uygulamaya geçirdiler: NÜFUS AZALTIMI !
Amaç Fransa’nın yirmi beş milyona ulaşan nüfusunu on
altı milyona indirmekti. Robespierre, nüfusun azaltılmasını kaçınılmaz
buluyordu.
Nüfusun azaltılması ile görevli devrim komitesi
üyeleri, gece gündüz harita başında her kentte kaç
kellenin kopartılması gerektiğini hesaplıyorlardı. Devrim mahkemeleri kimlerin
ölmesi gerektiğine karar veriyor ve sonu gelmez bir kurban sürüsü giyotinin
yolunu tutuyordu. Yalnızca Nantes’de, bir gece içinde 500 kimsesiz
çocuk kent mezbahasında öldürülüyor, 144 yoksul kadın nehre fırlatılıyordu.
Fransız Devrimi’nde masonların rolüne işaret amacıyla
Nesta H. Webster de Secret Societies and Subversive Movements adlı eserinde
şunları yazıyor: “1789 yılında krallığın yıkılması ile birlikte, 10
Ağustos gününden başlayarak üç renkli Fransız bayrağı devrimin kızıl bayrağı
ile değiştirildi. “Yaşasın Kral Orleans” çığlıkları ile masonların
“Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” seslenişi sokakları kapladı.”
İşte
böyle bir devrim, dünyadaki kalabalık kitleleri yönlendiren medya organı
tarafından yeni bir çağ açan, dünyayı demokrasi ile tanıştıran son
derece önemli bir olay olarak lanse edilmiştir.
İHANET ÖLÜMDÜR
İlluminati adını ve üyelerini inanılmaz bir sır gibi
saklayan ölümcül bir kuruluştur. Bugün hemen her ülkede mevcuttur. Özel eğitim,
tören ve alt kültürlerden gelmeyenler İlluminati’ye kabul edilmezler. ABD
başkanlarının pek çoğu İlluminati’den ya icazet alırlar ya da üyesidirler.
İlluminati o kadar gizlidir ki, varlığından bile bahsedilmez. Bu gizli örgüte
ihanet edenlerin cezası kayıtsız şartsız ölümdür.
İllüminati’nin NATO ile veya Gladyo gibi
yeraltı örgütleri ile de ilişkisi olduğu bilinmektedir. İnşallah bu ilişkiden
ileride söz edeceğiz.
IRKÇILIĞIN BABASI CECİL
RHODES VE İLLÜMİNATİ (RODEZYA)
19. yüzyılın ikinci yarısında İllüminati Şebekesi’nin
en çok öne çıkan adı Cecil Rhodes adlı İngiliz siyasetçidir.
Bu kişi Güney Afrika’yı tümüyle yerlilerin ellerinden alarak sömürgeciliğin
kontrolüne sokan adamdır. Güney Afrika topraklarını aynı zamanda oldukça
insafsızca yönetmiş ve çıkardığı fitnelerle yerli halktan pek çok insanın
kırılmasına sebep olmuştur.
Zaten Güney Afrika’yı sömürgecilerin kontrolüne sokmasındaki
başarısı izlediği fitne politikalarından kaynaklanıyordu.
İzlediği fitne politikasında seçtiği iki kabileyi birbirine düşürüyor, bu iki
kabilenin fertleri iyice birbirlerini kırıncaya kadar hadisenin dışında kalmaya
yahut bir yandan ateşin üzerine benzin dökmeye devam ediyordu. Her iki kabile
de iyice zayıf düştükten sonra müdahale ediyor, “barış ve anlaşma” sağlama
iddiasıyla her ikisini birden kontrolüne alıyordu.
Bu amaçla: “Önce sorun çıkar, sonra çözüm
öner” teorisini geliştirmişti. Irk ayrımı politikasının fikir
babası da odur. Onun bu fikriyatı yüzünden Güney Afrika’nın yerlileri ve asıl
sahipleri olan siyahlar yıllarca zulme, aşağılanmaya maruz kaldılar.
Rhodes, politik alanda bu oyunları çevirirken kendisi
de Güney Afrika’nın bütün zenginliklerine kondu. Elmas kaynağı
yönünden oldukça zengin olan Güney Afrika’nın elmas tarlalarını işleterek hayal
edebileceğinin çok üstünde servete sahip oldu. Bugünkü Rodezya adlı
ülke de adını onun soyadından alır.
İşte bu Rhodes, 19. yüzyılın sonuna doğru Londra’da
oldukça etkili bir faaliyet merkezi oluşturan İllüminati şebekesini devreye
soktu. Bu şebekenin amacı ise dünyayı tek merkezden yönetmek, dolaylı
sömürgeciliğin çengeline takılan devletlerin yöneticilerini yetiştirmek ve
onlar vasıtasıyla bütün dünyaya kumanda etmekti. Bu amaçla Rhodes
Bursları adıyla geleceğin yöneticisi olacak üniversite öğrencilerine
yardım ve onların murakabe edilmesi amacıyla bir organizasyon oluşturdu.
Rhodes bursuyla okuyan öğrenciler diğerlerinden bayağı
farklı kabul ediliyordu. Çünkü onlar belli bir amaç için hazırlanıyordu. Onlar
ülkelerine döndüklerinde yönetim, ekonomi ve medya alanında önemli noktalara
yerleşebilmek için çalışacaklardı. Bunun yanı sıra gittikleri yerlerde İllüminati
şebekesinin temsilcisi olarak çalışacaklardı. İllüminati şebekesi
onları ülkelerine döndüklerinde kendi gayretleriyle baş başa bırakmayacak
hedeflenen noktalara yerleşmeleri için gerekli irtibatları kuracak, bu amaçla
siyasi baskı gücünü kullanacaktı.
İllüminati şebekesi Rhodes burslarıyla okuyan
üniversite öğrencileri için aynı zamanda bir beyin yıkama mekanizması olarak
çalışıyordu. Onları belirlenen amaçlara hizmet etmelerini sağlayacak fikirlerle
donatmak için çabalıyordu. Kendilerine dünya hesapları açısından parlak bir
gelecek hazırlamak isteyenler için de Rhodes bursları sadece bir eğitim
bursunun yani maddi yardımın temin edilmesinden ibaret değildi. Bunun çok çok
ötesinde bir anlam taşıyordu. Bu yüzden maddi durumları iyi olan öğrenciler de
bu Rhodes bursları organizasyonuyla irtibat kurmak için fırsatları
değerlendiriyorlardı. Talep çok olduğu zaman da Rhodes burslarını koordine
edenler açısından iş kolaylaşıyordu. Çünkü amaçlara uygun olanları seçme ve
gerektiğinde aralarından eleme yapma imkanı doğuyordu.
Dünyadaki birçok önemli yönetici Rhodes burslarıyla
üniversite tahsilini gerçekleştirmiştir. Bunlardan biri de ABD’de iki dönem
başkan seçilen Bill Clinton’dur.
Cecil Rhodes, 1902’de ölürken tüm mal varlığının
Rhodes bursları için kullanılmasını vasiyet etti.
KAYNAKLARDA İLLÜMİNATİ
VE İSLAM İLE PARALELLİK
|
Resim yazısı ekle |
“Sufî tarihçi İdris Şah, İlluminati (Nurlananlar,
Aydınlananlar) adını, Kur’an’da yer alan ve ışıldayan bir yıldızdan söz eden
bir sûreye kadar geriye götürür.” Robert Anton Wilson,
Cosmic Trigger
“İlluminati” terimi ilk kez 1492 yılında Menendez
Pelayo isimli bir İspanyol yazar tarafından kullanılmıştır. Pelayo,
bu terimden İspanya’da “Alumbrados” adıyla bilinen bir örgütü
belirtemek için yararlanmıştır. “Alumbrados”ların, bilinmeyen bir
kaynaktan gizli bilgiler elde ettikleri ve böylece üstün bir zekâ
düzeyine ulaştıkları ileri sürülmüştür. Bu örgüt, 1623 yılında Engizisyonun
fermanı ile mahkûm edilmiştir.”
“Kimi yazarlar, onbirinci yüzyılda Joachim de Floris
tarafından kurulan “Illuminated Ones” (Aydınlanmışlar) isimli
bir örgütün Hıristiyanlığın yoksulluk ve eşitlik öğretisini yaymaya
çabaladığını ileri sürerler.” William T. Still,
New World Order
“Onaltıncı yüzyılda Afganistan dağlarında, “Rûşenî”
(aydınlık, parlaklık) adında pek güçlü bir gizli tarîkat doğdu.” Arkon
Daraul, Secret Societies
“Bayezid Ensarî Pîr Rûşen” (1525-1580)
Afganistan’da, “Vahdet-i Vücûd” (Varlık Birliği) felsefesini
benimseyen Rûşenî tarikatını kurmuştur.” Meydan Larousse
“Bayazıd Ansarî Pîr Roşan, gençliğinde ehl-i sünnet
mezhebine sıkı bir surette bağlı olduğu halde, gittikçe vahdet-i vücûd
mesleğine kayarak, nihayet Allah’tan başka hiçbir şeyin bulunmadığı ikrarına
vardı ve şeriatın ahkâmına ehemmiyet vermez oldu. Kendisinin “Pîr-i Kâmil”
olduğunu ilan ederek, gösterdiği yolda gidecek olanların necata ereceklerini
söyledi.” İslâm Ansiklopedisi
“Tarîkatin tarihinde sözü edilen ilk kişi
Afganistan’lı Bayezıd Ansarî’dir. Bayezıd’ın soyunun doğrudan, Muhammed’in
Mekke’den hicretine yardım eden Ensarîler’den (yardımcılar) geldiği ileri
sürülmektedir. Kendi savunusuna göre, ataları bu hizmetleri sayesinde, dinsel
gizemleri ve İbrahim’in Kâbe’yi inşa ettiği dönemden kalan ezoterik eğitimi
edinme hakkına kavuşmuşlardır.”
“Kuzeybatı Pakistan’da bulunan Peşaver yakınlarında,
Bayezıd küçük bir okul açarak, bildiği doğaüstü bilgileri özenle seçilen
müritlerine aktarmaya başladı. Her aday, adına “halvet” (yalnızlık) denilen ve
meditasyonla dolu bir deneme süresi geçiriyordu. Başarılı adaylar, bu sürenin
sonunda, Yüce Varlık’tan yayılan “Aydınlığa” kavuşuyorlardı.”
“Tüccarlar ve askerler şeyhlerinin geçimine, giderleri
yüksek askeri ve siyasi casusluk örgütüne cömertçe katkıda bulunuyorlardı. Bu
başarılı dönemde, Bayezıd artık “genellikle inanılan tarzda bir ölümden
sonrasının bulunmadığını, yaşam sona erince ne ceza ne de ödül olmayacağını,
yalnızca dünya yaşamına hiç benzemeyen bir ruh durumuna girileceğini” vaaz
etmeye başladı. Eğer, müritler ruhlarını tarîkate teslim ederlerse, dünyasal
zevkleri tatmayı hep sürdürecekler, yiyip içip keyif süreceklerdi… Tarîkat dışında
hiç bir bağlılığa gerek yoktur. Gizli işaretimizle kendini tanıtamayan herkesi
öldürmek hakkımızdır.”
“Afganistan’da Rûşenî tarikatının son
dini-askeri liderinin ölümünden kırk yıl sonra, aynı isimde bir örgüt (İlluminati’ler) Ingolstadt
Üniversitesinde kilise yasası profesörü olan Adam Weishaupt tarafından
Almanya’da kuruldu. Tarihlerin yakınlığı ve öğretilerin benzerliği, Bavyera’lı
İlluminati’leri Afganistan’dakilere bağlamaktadır.” Arkon
Daraul, Secret Societies
(2) Adam Weishaupt
“Gerçeğin baskılarına boyun eğip, kendini sınırlarına
hapsetmektense, onsekizinci yüzyıl insanı hayaletlere sığınmayı yeğledi.
Özlemlerini, sahtekârlar ve büyücülerin sunduğu mucizelerle tatmin etmeye
kalkıştı. Maddeden kaçarak, kendi varoluşunu inkâr etti…Tüm bir kültür yerle
bir oldu.” A. Viatte, Les Sources Occultes du Romantisme:
Illuminisme – Theosophie
“Adam Weishaupt, Jean Jacques Rousseau gibi radikal
fransız filozoflarının düşünceleri ile Hıristiyan karşıtı Maniciler’in
öğretilerini birleştirdi. Weisthaupt, tüm Avrupa’yı dolaşıp kendine müritler
arayan Kolmer adında kökeni belirsiz bir tüccar tarafından 1771 yılında Mısır
okültizmi alanında eğitildi.” William T. Still, New
World Order
“Parlak zekâ sahibi ve Cizvitlerce iktidarı ele
geçirmek için gerekli komplo yöntemleri konusunda iyi eğitilmiş olan genç
Weishaupt, dünyayı Roma’nın baskısından kurtacak bir örgüt kurmaya karar verdi.
Bu örgüt, insanlığı Hermes’çi şehitlerin saf Hıristiyan imanına geri
götürecekti. Weishaupt’un, yıllarca Mısır’da yaşamış ve Maniciliğin gizli
sırlarını öğrenmiş olan Kolmer adında bir alman tüccar tarafından
aydınlatıldığı bilinmektedir. 1771 Yılında, Weishaupt adına “İlluminati
(Aydınlananlar)” dediği kendi “Perfectibilis (Yetkinler)” örgütünü beş
kişi ile oluşturdu. Kendilerini reformcu özgürlükçüler ve mutlak
eşitliğin savaşçıları olarak nitelendiriyorlardı.” Peter
Tompkins, The Magic of the Obelisks
“Ingolstadt Universitesi profesörü Adam Weishaupt,
karşılıklı yardımlaşma, öğütler ve felsefi tartışmalar sayesinde erdemleri ve
ahlâkı yükseltecek, dünyanın düzelmesi için gereken temeli atacak ve kötülüğün
egemenliğine engel olacak bir örgüt tasarladı. Bu amaçlar örgütün adından
anlaşılıyordu: “Perfectibilis (Yetkinler)”. Daha sonra bu adın
yerine, tam karşılığı “entellektüel olarak esinlenmiş kişiler” olan
“İllüminati” adı kullanılmaya başlandı. Pek az aerodinamik bilgisine sahip
olmasına karşın uçmaya kalkışan ilk kişilerden biri olan Weishaupt’un
karakterinde alçakgönüllülüğe hiç yer yoktu. Diğer bir çok girişimciler gibi,
Weishaupt da hareketine ilk itici gücü verebilmek için Masonluğun yardımına
gerek duydu ve gençlik yıllarında Cizvitlere bağlı olmasına rağmen, 1777
yılında bir Mason locasına girmeyi başardı…Ancak, İllüminati hareketine pek
yarar sağlamayan bu atılım, Masonluğu oldukça kötü etkiledi…”
“Weishaupt’un Baron Von Knigge ile nasıl ilişki
kurabildiği konusunda bilgimiz yok. Kuzey Almanya’da yaşayan bir soylu olan Von
Knigge, 1773 yılında aydınlandıktan sonra Masonluğa pek ilgi
göstermemişti…Weishaupt, 1780 yılında Marki de Costanzo’yu İlluminati örgütünü
yaymak için kuzeye gönderdi. Belki de, Von Knigge örgüt ile ilk ilişkisini bu
şekilde kurmuştur.”
“İlluminati projelerini öğrendikçe Von Knigge’nin hevesi artıyordu. Nihayet
1781′de Bavyera’ya gidip tüm bilgileri doğrudan öğrenmek için Weishaupt’un
çağrısını kabul etti…Von Knigge, yalnızca tüm aydınlanma derecelerini
tamamlamakla yetinmedi, aynı zamanda örgüte tutku ile bağlanarak
yaygınlaşmasına çabaladı. Önde gelen masonlardan J. C. Bode’yi kendi yardımcısı
olarak örgüte soktu. İlluminati’ler kısa zamanda pek popüler oldu ve
Almanya’nın en iyi, ama bazan da en kötü kişilerini bünyesinde toplamaya
başladı. Üye sayısı iki bine ulaştığında, örgüt Fransa, Belçika, Danimarka,
Polonya, Macaristan ve İtalya’ya yayılmıştı.”
Henry Wilson Coil, Coil’s Masonic Encyclopedia
“İlluminati, 1779 yılında, çoğu genç soylulardan ve
din adamlarından oluşan 54 kişilik bir örgüttü ve dört Bavyera kentinde kolları
vardı. Ancak, Katolik Bavyera’da ütopik amaçlarına doğrudan ulaşma olanağını
bulamayacağını anlayan Weishaupt, önceden kurulmuş bir örgütü, Masonluğu perde
olarak kullanmaya karar verdi… Bundan sonra, Johann Bode adında bir masonun da
yardımı ile örgüt hızla gelişti ve Güney Almanya ve Avusturya’dan sonra Fransa
ve Kuzey İtalya’ya yayıldı. Goethe, Mozart, Schiller ve Herder gibi
entellektüelleri saflarına çekti.” Peter Tompkins,
The Magic of Obelisks
“İlluminati, gizliliğe aşırı önem veren bir
örgüttü. Üyeleri ve toplantı yerlerini klâsik adlardan oluşan kodlarla
belirlemişlerdi; örneğin, Weisthaupt’un kod adı Spartakus, Von Knigge’ninki
Philo idi, Eleusis şifresi merkez olan Ingolstadt’ı, Mısır ise Avusturya’yı
belirtmekteydi. Tarihler de bir tür şifreleme ile belirleniyordu.” Henry
Wilson Coil, Coil’s Masonic Encyclopedia
“Thomas Jefferson, İlluminati’leri gayretle savunuyor
ve Weishaupt’u hevesli bir hayırsever olarak tanıtıyordu.” William
T. Still, New World Order
“Weishupt, devlet ve kilise baskısı altında yaşadığı
için, hem saf ahlâkın ilkelerini, hem de iletişimde gizliliğin gereğini iyi
biliyordu. Tüm bunlar onun düşüncelerine gizemli bir hava vermekteydi… Eğer
Weishaupt burada olsaydı ve insanları daha akıllı ve erdemli kılma çabalarının
egemen olduğu bu ortamda yazsaydı, amaçlarına ulaşmak için herhangi bir gizli
düzene gerek duymayacaktı.”Thomas Jefferson
“Sonunda İlluminati’ler iç ve dış huzursuzluklar ile
kuşatıldılar. Weishaput, Von Knigge’nin hazırladığı ritüellerde yalnışlıklar
buldu ve düzeltilmesini buyurdu. Bunun üzerine, canı sıkılan Von Knigge 1784
yılında örgütten istifa etti. Cizvitler başından beri örgütle mücadele
ediyorlardı, neredeyse tüm din adamları İlluminati’lerin düşmanıydı ve öylesine
yoğun bir çaba gösterdiler ki, Bavyera Elektörü 22 Haziran 1784 tarihli bir
ferman ile örgütü kapattı. Üyelerin büyük kısmı tutuklandı ve Weishaupt dahil
diğer bir kısmı da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı…Aynı ferman 1785
Ağustos’unda da yinelendi… Yalnızca İlluminati örgütü değil, Masonluk da
Bavyera’da böylelikle silindi ve bir daha asla eski durumlarına kavuşamadılar.
18. Yüz yılın sonunda, İlluminati’ler tümüyle yok olmuşlardı.”Henry
Wilson Coil, Coil’s Masonic Encyclopedia
“1785 Yılında Bavyera’da İlluminati örgütünün
kapatılması, etkileri New England’a kadar ulaşan, öylesine büyük bir velvele
yarattı ki, George Washington kuşku içinde kalan Amerikalı masonlara teselli
verme gereğini hissetti.”
“Gerçekten de İlluminati’ler, istemeden de olsa,
çağdaş komplo kuramlarının doğması için bir fırsat yaratmış oldular. Toplum
için oluşturdukları ileri sürülen tehlike aşırı abartıldı ve İlluminati’lere
karşı bir yayın salgını başladı. Gizliliğe verdikleri önem, önemli kamu
görevlilerini üye yapmak için gösterdikleri ısrarlı çabalar, bir kaç yüksek
dereceli üyenin dışında gerçek toplumsal amaçlarını saklamaları İlluminatileri
yalnızca Alman muhafazakârları için değil, tüm Avrupa kamuoyu gözünde umacı
durumuna getirdi. Dört yıl sonra Fransız Devrimi başladığında, Bavyera’lı
İlluminati’ler hakkındaki mitler, merkezinde Tampliyeler’in bulunduğu daha
kapsamlı ve geniş bir komplo kuramına dönüştü.”Peter
Partner, The Murdered Magicians
Günümüzde
“komplo kuramı” adı verilen yaklaşım, İlluminatiler’i suçlayan ve pek uzun bir
komplocular listesi ile bağlantıda olduklarını iddia eden makaleler, broşürler
ve kitaplar dalgasının bir ürünüdür. İlluminatilere yöneltilen suçlamaların
boyutu, aleyhlerinde yazılmış bir kitabın adından kolaylıkla anlaşılabilir:
“Avrupa’nın Tüm Hükümetlerine ve Dinlerine Karşı Komplonun Kanıtları:
Masonların, İlluminatiler’in ve Okuma Derneklerinin Toplantıları”… İlk olarak
1800′lerde çıkan bu kitap, 1967 yılında John Birch Yayınevi tarafından bir kez
daha yayınlandı ve İlluminatiler bugün için de açık ve güncel bir tehlike
olarak nitelendiler.
HEDEF KUDÜS BAŞKENTLİ
TEK DÜNYA DEVLETİ KURMAK
“İç çember” üyelerinin ortak özelliği Dış
İlişkiler Konseyi, Bilderberg, Trilateral Komisyon, Mahson Tarikatı, Kafatası
ve Kemir Tarikatı, Aspen Enstitüsü, Malta Şövalyeleri, Opus Dei, Roma Kulübü,
Bohemian Grove, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Federalleri üyesi
olmalarıdır.
İlluminati Komplosu’nun nihai hedefi ise başkenti
Kudüs olan bir dünya devleti kurmaktır.
Yılda bir kez biradaya gelen İlluminati üyeleri,
hedefledikleri dünya devletini kurmak için planlar yapıyorlar. Bu planların bir
kısmı aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
· Ekonomik krizler çıkararak, ülkeleri
sömürmek,
· Savaşlar çıkarmak,
· “Daha Fazla Savaş” ilkeleri gereği
savaşların sürekliliğini sağlamak,
· Çeşitli hastalıklar icat etmek, (AIDS
ve HIV’in ABD’deki askeri araştırma laboratuvarlarından dünyaya yayıldığı iddia
ediliyor.)
· Nüfus azaltıcı çalışmalar yapmak,
· Etnik temizliği ve soykırımları
desteklemek,
· 11 Eylül örneğinde olduğu gibi terör
yaratarak, “anti-terör yasaları” çıkarmak…
İlluminatı’nın ilkelerinden en
önemlisi “Kaostan kaynaklanan düzen”dir. Bu yüzden
kendi düzenini çıkarmak için sürekli kaos yaratmak zorundadır.
ROTHSCİLD’İN MERKEZ
BANKASI KENNEDY SUİKASTİ
Başını, asırlardır küresel tefecilikle geçinen ve bu
yolla trilyon dolar mertebesinde bir servete erişen Rothschild ailesinin
çektiği (Ki bu öyle böyle bir aile degildir. Herkesin ABD Merkez Bankası
sandığı Federal Reserve Bank dahi bu aileye aittir ve I. ve II. Dünya
Savaşlarında ülkelere borç vermişlerdir.) bir grup ultra zengin insanın;
·
Dünyada tek yönetim,
·
Tek para birimi,
·
Tek kanun,
·
Tek din
öngören ve bu uğurda çalışan örgütü başa getirmektir.
Çok çetrefilli bir yapılanması vardır ve toplum mühendisliği konusunda
gerçekten ’aşmış’ bir örgüttür.
Amerikan doları üzerindeki piramit ve gözden oluşan
tasvir aynı zamanda bu örgütü temsil eder. Zaten Amerikan dolarını da
Rothschild ailesinin sahibi olduğu Federal Reserve Bank basmakta ve faiz
karşılığı (evet yanlış okumadınız) Amerikan hükümeti hazinesine vermektedir.
Ne garip bir tesadüftür ki, gerçek bir Merkez Bankası
kurmayı önererek bu bankayı by-pass etmeye kalkan John F. Kennedy suikaste
kurban gitmiş ve 5 ay sonra durum eskiye döndürülmüştür. Dünyanın olay adamı,
ünlü spekülatör George Soros’un aslında perdenin arkasındaki bu
amcaların maymunu olduğu rivayetleri vardır. (Bkz. JP Morgan Bank)
Yine çok ilginç bir iddiadır ki, milletimizin belini
büken 2001 krizi bu örgütün İstanbul Borsasındaki milyarlarca dolarını
yurtdışına çekmesiyle patlak vermiştir.
YUVARLAK MASA GRUPLARI
Yeni araştırmacıların, İllüminati şebekesinin ilk
bölümlerinden biri olarak keşfettiği kısmı da, “Yuvarlak Masa” isimli
İngiliz-asıllı gizli örgüte bağlanan organizasyonlar grubudur. Bu grup, Bilderberg
Grubu, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Kuruluşu, Dış İlişkiler Konseyi, Üçlü
Komisyon, ve Roma Klubü isimli organizasyonlardan oluşmaktadır.
Bu şebeke, İllüminati’yi en güçlü şekilde ifade
edebilecek olan şebeke değildir. İllüminati ağı içerisinde birçok seçkin grup
vardır, fakat bu “Yuvarlak Masa” organizasyonları, İllüminati Planı’nın
gündelik politik, ekonomik, iş dünyası, ordu (özellikle NATO),
eğitim ve diğer tüm alanlardaki beyin yıkamalarında anahtar rolü oynamaktadır.
Yuvarlak Masa, 19. yüzyılın son zamanlarında
(İllüminati’nin faal merkezi) Londra’da yaratılmıştı. İlk resmi lideri, Güney
Amerika’yı acımasızca idare etmiş olan ve bu toprakları siyah insanların
elinden alan, Cecil Rhodes idi. Teoriye göre, şu anda siyah
insanlar Afrika’daki politik kontrolü ellerinde bulundurmalarına rağmen, esas
kararlar, hâlâ daha, siyah başkan ve lider kuklaları aracılığı ile Avrupalı ve
Amerikalı seçkinler tarafından verilmektedir.
“Bağımsızlık” bir hayaldir. Rhodes, bir kabileyi diğer
kabileye karşı oynatmıştı ta ki tümü birbirlerini savaşta yokedene ve böylece
Rhodes ve İngiliz’in yönetimi devralmasını sağlayana dek. Bu, hâlâ daha,
günümüzde Afrika’da sürmekte olan çatışmalarda aynen olmaktadır…
Rhodes,Yuvarlak Masa’nın amacının İngiltere tarafından
(İngiltere merkezli İllüminati tarafından) kontrol edilen bir Dünya Hükümeti
kurmak olduğunu söylemişti.
Rhodes, Yuvarlak Masa’nın resmi öncüsü olmasına
rağmen, esas sermayeyi sağlayan ve kontrol edenler, birçok global komplonun
merkezinde yer almış olan bankacılık hanedanı Rothschild Ailesi idi.
Rothschildlar yahudi olduklarını iddia etmektedirler
fakat yahudileri herkesten fazla sömüren ve onların beynini yıkayan da
Rothschildlar’dan başkası değildir!
Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında, Yuvarlak
Masa’nın ABD ve İngiltere’deki gizli seçkinleri, kendi hükümetlerinin savaş
konseylerindeki başrole sahip kişilerdi. Belgelerle de ispatlanabileceği gibi,
bu kişiler global çatışmaya yol açacak olayları yaratmak için beraber
çalışmışlardı.
SORUN ÇIKAR, ÇÖZÜM SUN!
Problemi-yarat-sonra-çözümü-sun teknikleri
sayesinde, global statükoyu bu savaşla yoketmek ve böylece dünyayı, savaş
bittikten sonra, kendi Planlarının öngördüğü imaja göre yeniden çizme şansını
yakalamak istiyorlardı. Ve bunu da aynen yaptılar. Savaştan sonra, dünyadaki
güç, savaştan öncesine göre, daha da az birkaç kişinin eline verilmiş ve
indirgenmişti, ve bunu yine kendilerinin yarattığı İkinci Dünya Savaşı ile de
daha öteye götürüp geliştirdiler. Bu durum, bugüne dek sürdü, ve aslında, her
geçen dakika daha da hız kazanmaktadır.
1919 yılında, Paris yakınlarında, Versailles Barış
Konferansı’nda biraraya gelen Amerika ve İngiltere’den Yuvarlak Masa’nın
seçkinleri, Alfred Milner, Edward Mandel House, ve Bernard Baruch gibi
şahıslar, kendi ülkelerini temsilen toplantılara atandılar ve aslında
kendilerinin yarattığı savaşın sonucu olarak, dünyanın nasıl değişeceğini karar
vermeye başladılar.
Almanya’yı ödenilmesi imkansız tazminatlara tabi
tuttular, ve böylece savaş-öncesi Weimar Cumhuriyeti’nin, inanılmaz bir
ekonomik çöküntü arasında, kalıp yıkılmasını garanti altına aldılar. Tüm
bunların getirdiği sonuç ise “gayet rastlantısal” olarak Hitler’in gücü
eline geçirmesi oldu.
Ayrıca, İllüminati’nin Yuvarlak Masa üyeleri, Paris’te
Hotel Majestic’teyken, Bilderberg(Bil) -Dış İlişkiler Konseyi(DİK) -Kraliyet
Uluslararası İlişkiler Kuruluşu(KUİK) -Üçlü Komisyon(ÜK) şebekesini oluşturma
işlemlerine başladılar. Buna ek olarak, Versailles’da karar verdiler ki
Filistin’de bir Yahudi anavatanının yaratılmasını destekleyeceklerdi. Bu
üyelerin her biri ya Rothschild soyundan gelmekteydi ya da onlar tarafından
kontrol edilmekteydi.
Versailles Barış Konferansı’ndaki, Amerikan Başkanı
Woodrow Wilson, Rothschild klonları ve ABD Yuvarlak Masa öncüleri Colonel House
ve Bernard Baruch tarafından “önerilmişti”; İngiltere Başbakanı Lloyd George,
Rothschild çalışanı ve Yuvarlak Masa lideri Alfred Milner ve Rothschild
hanedanının kurucusu Mayer Amschel Rothschild’ın torunu Sir Phillip Sassoon
tarafından “önerilmişti”; Fransız lider Georges Clemenceau, gerçek ismi Jeroboam
Rothschild olan kendi İçişleri Bakanı Georges Mandel tarafından “önerilmişti”.
Hotel Majestic’teki gizli toplantılarının sonucu
olarak, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Kuruluşu Londra’da 1920 yılında, Dış
İlişkiler Konseyi 1921 yılında, ve bunları takip eden Bilderberg Grubu (1954) ,
Roma Klubü (1968) ve Üçlü Komisyon (1973) kuruldu.
Tüm bu organizasyonlar, Rothschild’lar,
Rockefeller’ler ve İllüminati’nin daha yüksek güçlerine çalışan Henry
Kissinger gibi önde gelen beyin-yıkayıcılar tarafından idare edildi ve
edilmektedir.
Bu organizasyonların, üyeleri arasında global
politika, iş dünyası, bankacılık, medya, “eğitim” ve diğer alanlardaki en
yüksek mevkili insanlar bulunmaktadır. Bunlar, görünüşte bağlantısız ülkeler,
politik partiler ve kuruluşlar aracılığı ile, halkların bilgisi dışında, ayni
global siyasetleri, planlı bir şekilde düzenleyen kanallardır. Malta
Şövalyeleri, Masonlar gibi diğer gizli örgütlerin yüksek konumları da,
bu Yuvarlak Masa ağına bağlanır. İşte illuminati hanedanlığı üyeleri;
1. Whitney Ailesi ( yerlesim 1635, Watertown,
Massachusets),
2. Perkins Ailesi ( yerlesim 1631, Boston Mass.),
3. Stimson Ailesi (yerlesim 1635, Watertown, Mass.),
4. Taft Ailesi (y. 1679, Braintree, Mass),
5. Wasdworth Ailesi (y. 1632, Newtown, Mass.),
6. Gilman Ailesi (y. 1638, Hingham, Mass.)
7. Payne Ailesi (Standard Petrolün sahibi),
8. Davison Ailesi (J. P. Morgan ve sirketinin sahibi,
her iki dünya savasinda da etkili olmuslar ve büyük paralar kazanmislardir),
9. Pillsburr Ailesi (Un ticareti),
10. Sloane Ailesi (Ticaret ve parekende satisiin dev
ismi),
11. Weyerhauser Ailesi (Kereste ve orman ürünleri
tröstü),
12. Harriman Ailesi (Demiryolu Krallari),
13. Rockefeller Ailesi (Standard
petrol, Chase Manhatten Bank ve binlerce sirketin sahibi CFR, Trilateral
Komisyon ve Bilderbergin basindaki aile),
14. Lord Ailesi (y. 1635, Cambridge, Mass.),
15. Bundy Ailesi (y. 1635, Boston, Mass.),
16. Phelps Ailesi (y. 1630 Dorchester, Mass.),
KURU KAFA VE KEMİKLER
TARİKATI (SKULL BONES)
SBS (Skulls and Bones Society) toplumdaki
hemen her yapıya girmiştir. Bunların içinde Beyaz Saray, Yüce Divan, Medya, İş
ve Endüstri, Federal Banka sistemi, Kanun yapıcı kurullar, Mahkemeler vb.
vardır. SBS’nin temel ideolojisi Anglo Sakson ve Protestan beyazların dünyadaki
hakimiyetini saşlamaktır. İdeolojisi oldukça faşistir ve her iki dünya
savaşında da bu cemiyet çok önemli roller oynamıştır. Bohemian Grove ve CFR ile
birlikte Skulls and Bones Society Yeni Dünya Düzeni’nin yaratıcısıdır.
Bush aileleri (Baba Bush CIA ve ABD başkanı, oğul
Bush) bu örgütlerin bir entrikasıyla ABD başkanlığına getirilmiştir. Her ikisi
de SBS üyesidir.
Bu hanedanlığın üyelerinin sayıları 10 veya 13 veya
15’tir; ama kesin bir sayı söylenememektedir.
Örgütün bazı operasyonları aşağıdaki şekilde
özetlenebilir.
1. Hükümetleri ve diğer resmi görevlerdeki insanları
kontrol altına almak için para ve zaten büyük bir eğilim arz
eden seks ticareti kullanılacak.
2. İllüminati bu amaca yönelik Dünya’nın her
yerinde başarılı ve üstün yetenekli öğrenciler yetiştirmek için kolej
ve üniversiteler açacak.
3. Teşkilat içinde başarılı isimler hükümetlere,
dini ve mali kurumlar içine yerleştirilecek ve ajan olarak
kullanılacak.
4. Son derece etkili medya kurumları kuracak ve
sorunların çözümleri için tüm dünya tek bir devletin gerekliliğine ikna
edilecek.
5. Bu noktada son aşamaya gelinecek, her türlü
silah ve asker kullanılarak, tüm ulusal devletlere meydan okunacak ve halklar
sadece İllüminati tarafından kontrol edilen bir iktidarın denetimine girene dek
savaşılacak. (Masonların teşkilatına ihtiyaç
vardı. En etkili isimleriyle temasa geçilecek ve localarında yer açılacak.)
6. Katolik mezhep içine sızılacak ve yok edilecek.
Çünkü Papa’nın etki alanında en az 1 milyar var,
dünyada onun kadar etkili kimse yok. Vatikan’a KGB ajanlarıyla sızıldı ve
bazı kardinallere önce yardımcılarını şantaj yoluyla kafesleyip ulaşıldı ve
Papa süikastlerinin üstünü örttürecek kadar kullanıldılar. Kiminiyse
Venedik’ten şaibeli yolla alınan Vatikan Bankası yoluyla.
Bu arada SSCB’yi ve KGB’yi başından beri kukla gibi
kullanan yine İllüminati’ydi. Yani “Soğuk Savaş” tam bir tavşana kaç,
tazıya tut tiyatrosuydu.
KGB siyasi, kültürel,
mali, dini konularda istihbarat sağlarken, onun alt birimi GRU bu
amaçlar için Askeri istihbaratta uzmanlaşmıştı. GRU’da herkes kitle imha
silahları konusunda uzmandı ve günü geldiğinde herkes elinde bir çantayla bir
nükleer bomba olacaktı. Onun da alt birimi Spetnas nokta
operasyonları işine bakıyordu.
Aynı
tarihlerde ABD Başkanı olan Franklin Roosevelt 1932’de Doların üzerine
İllüminati’nin sembolü olan meşhur tamamlanmamış piramidi koydurttu.
YUVARLAK MASA TEORİSİ
|
YUVARLAK MASA |
İllüminati şebekesinin temel amacı bütün
dünyayı tek merkezden yönetebilmek için eli her tarafa uzanabilen bir ağ oluşturmaktı.
Fakat bunun gerçekleşmesi için birbirleriyle irtibatlı birtakım alt
mekanizmaların oluşturulmasına ihtiyaç vardı. İşte bundan dolayı bir Yuvarlak
Masa (The Round Table) teorisi geliştirildi.
Bu teoriye göre şekillendirilecek organlar,
üstlendikleri görevlere göre kendi aralarında bir irtibat ağı kuracak, bilgi
alış verişinde bulunacak ve dünya ülkelerini yönlendirecek politikalar
geliştireceklerdi. Yuvarlak Masa organlarının elemanları kendi ülkelerinde
etkili kişiler olacaklardı.
Yuvarlak Masa teorisi ilk olarak 1877’de John D. Rockefeller,
Cecil Rhodes, John P. Morgan,
Andrew Carnegie ve Mayer A. Rothschild’dan
oluşan beşli tarafından ortaya atılmıştır. Bunların hepsi de İllüminati
şebekesinin üyeleriydi ve üçü yani Rockefeller, Morgan ve Rothshild yahudi
kökenliydi.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINI
BAŞLATAN İLLÜMİNATİ KOMPLOLARI
Yuvarlak Masa’nın seçkin üyeleri, Birinci Dünya Savaşı
öncesinde ülkelerindeki savaş komitelerinde önemli görevler üstlenmişlerdi. Bu
kişiler siyaset sahnesinde, birbirlerine zıt ülkeleri temsil ediyor ama
Yuvarlak Masa’da bir araya gelebiliyorlardı. Bu kişilerin savaşın
şartlarını ve sebeplerini kendi elleriyle hazırladıkları, Birinci Dünya
Savaşı’nın arkasında duran gerçeklerin altını kurcalama zahmetine katlanan
araştırmacıların dikkatinden kaçmamıştır. Bu kişiler savaş esnasında da
ülkelerinin savaş komitelerindeki üst görevlerini sürdürmüşlerdir.
Savaş sonrasında ortaya çıkan şartlar İllüminati
şebekesinin hesap ve planlarına daha da uygundu. Savaşın ateşini yakan
ve dört yıl boyunca üzerine gaz döken Yuvarlak Masa üyeleri, 1919’da
Fransa’nın başkenti Paris yakınlarında Versailles Barış Konferansı’nda bir
araya gelmiş ve savaş sonrası şartlarda dünyaya nasıl şekil verebileceklerini
tartışıyorlardı.
Bu toplantıda bir araya gelen Alfred Milner, Edward
Mandel ve Bernard Baruch, Yuvarlak Masa’nın seçkin üyeleriydi ve zaten
kendilerinin çıkardığı savaşın ortaya çıkardığı şartları değerlendirme
konusunda görüş alış verişinde bulunuyorlardı. Bunlardan Alfred Milner,
Yuvarlak Masa’nın lideriydi. Konferansa katılanların birçoğu, daha önce sözünü
ettiğimiz ünlü banka hanedanı Rothschild ailesinin fertleri tarafından
önerilmişti. Bu ailenin Yahudi azınlığa mensup olduğunu daha önce
belirtmiştik.
Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması ile
ilgili politikaların geliştirilmesinde karanlık gizli örgütlerin önemli rolü
olmuştur. Versailles Barış Konferansı’nda alınan kararların
arasında da Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması vardı….
İLLUMİNATİNİN
DERECELERİ
|
İLLUMİNATİ DERECELERİ |
1. Çırak,
2. Kalfa,
3. Usta,
4. Gizli (Hafi) Usta,
5. Kamil Usta,
6. Sır katibi,
7. Nazır Hakim,
8. Bina Emini,
9. Dokuzlar Müntahibi,
10. Onbeşler müntahibi,
11. Onikiler müntahibi,
12. Usta Mimarlar,
13. Royal Architekt de Salodon,
14. Müntahibi Kamil,
15. Şark Şövalyesi,
16. Kudüs Prensi,
17. Şark ve Garp Şövalyesi,,
18. Salib verdi Şövalyesi,
19. Alî (Yüce) İskoçyalı,
20. Mehafili Muhtereme Üstadı,
21. Prusya Şövalyesi,
22. Lübnan Prensi,
23. Sanduka-i Esrar Reisi,
24. Tünç Yılan Şövalyesi,
25. İskoçyalı Papaz,
26. Mabed Şövalyesi,
27. Güneş Şövalyesi,
28. Sent Andre İskoç Şövalyesi,
29. Kadüsen Şövalyesi,
30. Müfettişi Azam,
31. Sırrı Hafi Prensi,
32. HAKİM MÜFETTİŞ UMUMİ AZAMI.
Bu dereceleri kazanırken takip edilen zamanlar:
1 : 2 Beş Ay
2: 3 Yedi Ay
3. 4 Dokuz ay
1. 5 Üç ay
5 : 9 Üç Ay
9: 14 Beş Ay
14: 15 Üç Ay
15: 17 Üç Ay
17: 18 Yedi Ay
18: 22 Beş Ay
22: 27 Yedi Ay
27: 29 Beş Ay
29: 30 Yedi Ay
30: 31 beş Ay
31: 32 Yedi Ay ki,
Toplam 7 Sene (81 Ay).
Bir de derecelenmenin sıralamasına bakarsak; bu 33.
derece arasında Türkiye’de sadece “15” derece var olduğunu
görürüz. Altıdan dokuza, dokuzdan on dört’e kadar derece yoktur, boş
bırakılmıştır! On dört, On dokuz, Yirmi ve Yirmi bir yoktur. Yirmi ikiden Yirmi
Yedinci’ye kadar yoktur. Yirmi sekiz, Yirmi dokuz yoktur.
GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK
YER ALTI ÖRGÜTÜ – (özet)
İlluminati, kimilerine göre komplo teorisi, kimilerine
göre ise dünyayı yöneten güç. Ve “Liderinin adını verirsem sizi de beni
de yaşatmazlar.” diyen yazarlar, dünyanın en eski ve en tehlikeli
yeraltı örgütü.
Yüzyıllar boyu dünyanın pek çok ülkesinde değişik
isimlerle ortaya çıkmışlar. Avrupa’nın birçok ülkesinde, Amerika’da, hatta
Türkiye’de bile… Zaman zaman seri cinayetler işleyen, ancak düşünsel anlamda da
önemli fikirler ortaya koyan bu örgütü daha iyi anlamak gerekiyor.
İlluminati, “aydınlanmış” demek. Bu
kelime ilk kez 1492′de, İspanya’dan Yahudilerin ve Müslümanların
çıkartılması sırasında duyulmuş. Bu kişilere “aydınlanmış kişiler” denmiş.
Örgütün resmi kuruluş tarihi ise 1776. Adam Weishaupt adında 28
yaşında bir hukuk profesörü tarafından, Bavyera’da bir Alman teşkilatı olarak
ortaya çıkmış. İlluminati’nin idealleri arasında, insanların inançları ve yaşam
biçimleri üzerine ipotek koyan bir dine ve onun yaygın örgütlenmesi olan
Kilise’ye hiçbir biçimde yer yok. Hatta, ülkeler ve sınırların varlığı
da dışlanmakta, tek bir “uluslararası insan kardeşliğinin altı çizilmekte.
İlluminati için, Da Vinci Şifresi’nde de
sık sık adı geçen Gül ve Haç Tarikatı’nın bir alt kolu diyebiliriz.
Bu tarikatın bir operatif tarafı var, bir de spekülatif tarafı… Operatif kolu
icraata dayalı… Suikastler yapan, adam öldüren bu kol.
DOLAR’DAKİ İLLUMİNATİ
|
AMERKAN DOLARI İLLUMİNATİ |
ABD dolarının arka
yüzünde gördüğünüz “Piramitin içindeki göz”ün, İlluminati örgütünün
amblemi olduğunu biliyor muydunuz? “Her yerde sizi gözlüyoruz” der…
Piramitin üstünde Roma rakamlarıyla yazan 1776,
İlluminati’nin kuruluş yılıdır. “Novus Ordo Seclorum” ise “Yeni Dünya Düzeni”
demektir.
KURULUŞ AMAÇLARI NEYDİ?
Tarikatın spekülatif kısmına bakarsak… Özellikle
Vatikan’a karşıydılar. Pagan geleneğe bağlıydılar, İlluminati, tarih boyunca
iki büyük teşkilatın ortasında yer aldı: Bir yandan Gül ve Haç,
diğer yandan Mason Teşkilatı.
İlk yıllarında; bir “entelektüeller kulübü” olmaktan
öteye gidemeyen İlluminati, yıllar ilerledikçe Baron Adolf Vön Kntgge ile
işbirliği yaparak (1778) saflarına Mason localarını da katmaya
başlar. Birçok akademisyen, tüccar, entelektüel teşkilata katılır. Kimisi
dinsel, kimisi ticari, kimisi ise düşünce özgürlüğü fikrine tav olur.
Kurucuları arasında Goethe gibi “krema tabakasından” insanların
olduğu gizemli örgüt artık çok güçlü ve etkin bir hale gelmiştir.
1782′de Masonların spekülatif kısmı bir kongre
toplayıp bu örgütün çok tehlikeli olduğunu, amaçları arasında kiliseyi, papayı,
kralları yok etmek olduğunu tartışır. Gerçekten de İlluminati’nin amacı
Cumhuriyet ilan etmektir. Hedefe ulaşmak için ordu komutanını, gerekirse kralı
bile öldürmeyi seçmiş, Cumhuriyet sevdalılarıdır bunlar, ilk ulus – devlet
girişimleri de diyebiliriz. “Biz ne kral, ne de Papa istiyoruz. Biz
meclis ve anayasa istiyoruz.” demektedirler.
Knigge, örgütü tehlikeli bulup ayrılır. Ve Fransız
İhtilâli’nde büyük rol oynar. İlluminati’nin üyeleri ise teker teker
tutuklanmaya başlar. Kurucusu Weishaupt üniversiteden atılır. Kısa sürede
İlluminati adı yok olur. 1790 yılından itibaren yeraltına iner…
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NI
DA İLLÜMİNATİ ÖRGÜTÜ BAŞLATMIŞ
Yıllar sonra İlluminati ile yeniden tanışır insanoğlu.
Bu sefer Fransa’da, Blanqui adında birinin liderliğinde… Blanguist’ler 140
suikast yapar, dehşet saçar. 1890′da liderlerinin yakalanıp idam
edilmesiyle teşkilat yok olur gibi gözükür. Ama çok geçmeden İllüminati
örgütü “Four Seasons” (Dört Mevsim) adıyla yeniden
kurulur. Doğru tahmin ettiniz, bildiğiniz Four Seasons Oteller
zinciri… Bunlar ise 1930′larda Hitler’e destek olurlar. Hatta
Münih’teki Dört Mevsim Oteli’ni Hitler’in karargâhı yaparlar.
Avrupa’nın bir yanında illuminati değişik adlarla
devam ederken, diğer yanında da örgütün diğer kolları, bambaşka isimlerle
kurulur… Mesela Yugoslavya’da “Black Hand” (Kara El) adıyla… Birinci
Dünya Savaşı’nı bu örgüt başlatır. Ferdinand’ı 1914′te birsuikastle öldürürler. Kara
El’in devamı niteliğinde bir diğer illuminati teşkilatı ise Romanya’daki
Kırık Ok olur. Faşist bir teşkilattır ve günümüzde de özellikle
liderleri Miloseviç ile oldukça etkili olur. Teşkilatın Rusya’daki
adı ise Skoptsky… Kadın üyeleri de olan bu örgüte girmek isteyen
kadınlar, sol meme uçlarını kesmek zorundadır. Böylelikle kadınlıktan çıkarlar.
İLLÜMİNATİ TARİKATI
ÜYESİ ABD BAŞKANLARI
ABD’ye gelirsek… 1930′ların Amerika’sında Başkan Roosevelt,
illuminati’nin bir kolu olan “Ancient Arabic Order of Nobles and
Mystics” adlı tarikata üyeydi ve “Pythias Şövalyesi” unvanını
taşıyordu. Bu tarikatın, Hz. Muhammed’in sahabesine mensup bazı
kişiler tarafından kurulduğu ve bünyesinde sadece Müslümanların değil,
Hıristiyan ve Yahudilerin de yer aldığı biliniyor. Amblemi ise
Bengal kaplanının pençesiyle koruduğu bir hilâl ve bunun içine yerleştirilmiş
bir ters piramit… Ve onların yanına konmuş bir Pentagram…
Peki ABD başkanı George W. Bush’un da
illuminati’nin bir kolu olan Skulls and Bones’un (Kurukafa ve
Kemikler) bir üyesi olduğunu duymuş muydunuz?
Kimilerine göre bütün bu anlattığımız hikayeler, seri
halde uydurulmuş komplo teorileri… Kimilerine göre ise dünyayı yöneten güç illuminati…
Örgüt isimleri sürekli değişse de değişmeyen şey illuminati’ye asla sıradan
insanların katılamayacağı… Bir de nihai amaçları hiç değişmiyor: Dünyaya
hükmetmek!
DAN BROWN “MELEKLER VE
SEYTANLAR’DA KONU ETTİĞİ GİZLİ ÖRGÜTÜ ANLATIYOR”
Gelmiş geçmiş en büyük yeraltı örgütü
– Dünyanın en büyük gizli örgütünü kitabınıza konu
etmek nereden aklınıza geldi?
– Bir grup bilim adamıyla italya’da bir geziye
katılmıştım. Otobüsle bir tünelden geçerken rehberimiz bu tüneli, zamanında
Papa’nın saldırılardan kaçmak amacıyla kullanmak üzere kazdırdığını
anlattı. Dönemin dehşet saçan gizli örgütü llluminati’den korunmak için
Papa bunun gibi birçok tünel kazdırmış. Daha sonra bu örgütle ilgili
araştırmalar yaptım.
– Neler öğrendiniz?
Din karşıtı olduklarını ve bilim adamları tarafından
kurulduğunu… Ve yüzyıllar boyu yeni bir dünya düzeni kurmak için
çalıştıklarını… İlluminati, Avrupa’nın her yerinde cinayetler işlemiş.
– Elinize örgüt ile ilgili somut bilgiler geçti mi
peki?
Hâlâ var olduğuna inananlar var. Küresel politikada
büyük bir güç olduğuna da… Kimi zaman Masonlarla bağlantı
halindeler, kimi zaman Satanik örgütlerle, kimi zaman ise Mazilerle…
Sanki her yerde elleri var. Nihai amaçları Vatikan’ı yok etmek. O kadar çok ve
değişik bilgi var ki, hangisi doğru, hangisi değil, ayırt etmek mümkün değil.
Bir takım tarihçilere göre bu, bilinçli olarak bizzat İlluminati’nin kafa
karıştırma metodu…
ARAŞTIRMACI YAZAR
AYTUNÇ ALTINDAL ANLATIYOR
“Liderin adını verirsem sizi de beni de yaşatmazlar.”
İlluminati hakkında Türkiye’de pek bir eser yok.
Eldeki en somut bilgiler ise araştırmacı yazar Aytunç Altındal’ın
kaleminden yazılmış “Gül ve Haç Kardeşliği” adlı kitapta
toplanmış.
Altındal’la buluşup, İlluminati’nin özellikle
Türkiye’deki icraatlerini konuştuk. Altındal, yıllar boyu Gül ve Haç’ın
Türkiye’de örgütlendiğini isimler vererek anlattı. Hatta şu an bile teşkilatın
bir lideri olduğunu söyledi ama onca ısrarımıza rağmen isim vermedi. “Eğer
isim yazarsanız ne sizi ne de beni yaşatmazlar” diyen Altındal’dan, teşkilatın
şu anki liderinin sadece ünlü bir hukukçu olduğunu öğrenebildik.
Altındal, İstanbul’daki Gül ve Haç temsilcilerinin
yıllar boyu Teşvikiye’yi merkez tuttuklarını ve semtteki birçok binada
illuminati’yle direkt bağlantılı olan Gül ve Haç Teşkilatı’nın izleri olduğunu
da anlattı. Bu izlerden örnekler istedik. Cadde üzerindeki İzmir
Apartmanı’nı gösterdi bize. Binanın girişindeki gül işaretlerini ve üstteki
iki katın mimarisine dikkat etmemizi istedi. Binanın en üst iki katı gerçekten
de bir mabed gibi inşa edilmiş. “Bu bina, Gül ve Haç’ın 1912′ye kadar
merkeziydi” diyen ünlü yazar, hemen bu apartmanın karşısında, yine gül
kabartmalarıyla dolu liseyi gösterdi: “Eskiden burası Gül ve Haç lideri
Kont Bernardini’nin konağıydı…”
TÜRKİYE’DEKİ GÜL VE HAÇ
ŞOVALYELERİ
-İlluminati ile Gül ve Haç teşkilatı yüzyıllardır
içice geçmiş. Peki son 100 yıl içinde Türkiye’deki Gül ve Haç şövalyeleri
kimler?
Altındal başladı sıralamaya:
·
1861′de Halim Paşa,
·
1909 – 15′te Aziz Ahmet Paşa,
·
1928 – 31 ‘de Yargıtay Başkanı Fuat
Hulusi Demirelli,
·
1945 – 55′te Doktor Mim Kemal Öke,
·
1955 – 67′de Prof. Hazım Atıf Kuyucak,
·
Onun isteğiyle şövalye olan DP milletvekili Ekrem
Tok,
·
1975 – 84′te Prof. Mukbil Gökdoğan,
·
1984 – 95′te Prof. Sahir Erman,
·
1966 – 67′de Dr. Enver Necdet Egeran,
·
İçişleri eski Bakanı Şükrü
Kaya,
·
Dışişleri eski Bakanı Tevfik
Rüştü Araş,
·
Ankara eski Valisi Nevzat
Tandoğan,
·
İstanbul eski Valisi Ord.
Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay,
·
Meclis Başkanı Kazım
Özalp,
·
Eski Cumhurbaşkanı Celal
Bayar,
·
Özbekler Tekkesi Şeyhi Ataullah
Efendi,
·
Amiral Mehmet
Ali Paşa,
·
yazar Servet
Yesari,
·
Başbakan Hasan
Saka,
·
Devlet Şûrası eski Başkanı Mustafa
Reşit Mimaroğlu…”
Bunların tamamı 33 derece Masondu. Kimi
Kadoş Şövalyesi, kimi Tunç-Yılan Şövalyesi, kimiyse Gül ve Haç Şövalyesi
unvanını taşıyordu. Ama Türkiye bu kişilerin gerçek kimliklerini hiçbir zaman
bilemedi.”